"Bak kızım, burasını evin gibi benimse..."

A -
A +
Hacer yine sandalyesinin ucuna oturmuştu. Sanki kalkıp gidecekmiş gibi, bir hâli, vardı.
 
Hacer yere bakarak fısıldadı:
- Ben Betül Ablayı çok sevdim zaten.
Hikmet Bey gülümsedi şefkatle:
- Biz de seni sevdik kızım.
Bu sırada kapıda Münevver Hanım gözüktü:
- Ooo, herkes uyanmış, ben de uyuyup kalmışım. Çayı koyayım bari...
Münevver Hanım iki yana sallanarak mutfağa doğru yönelir yönelmez Hacer ok gibi fırladı:
- Ben yardım edeyim izin verirseniz.
Yaşlı kadın anaç bir şefkatle gülümsedi:
- İyi olur ya, sabah kalkınca her yerim ağrıyor benim. Çayı koyuver kızım, ben de kahvaltılıkları çıkartayım. Betül geç vakte kadar ders çalıştı dün gece. Biraz geç kalkar o, biz ederiz kahvaltımızı.
Sonra hafifçe Hacer’e doğru eğildi, sanki bir sır veriyormuş gibi fısıldadı:
- Yakında imtihanları var, gece gündüz çalışıyor yavrucağım, Allah zihin açıklığı versin.
Hacer son derece dikkatli bir şekilde çayı koydu, Münevver Hanımın çıkarttığı kahvaltılıkları sofraya taşıdı. Ekmek dilimledi. Dün akşam belki de yıllardan beridir ilk defa doyduğunu hissetmişti. Şimdi de sofradaki her şey gözüne çok lezzetli görünüyordu. Münevver Hanım ise içeride yumurta pişiriyordu. Az sonra çayı demledi yaşlı kadın. Sofra hazırdı. Hacer yine sandalyesinin ucuna oturmuştu. Sanki kalkıp gidecekmiş gibi, bir hâli, vardı. Hikmet Kemal Bey elindeki gazetenin tepesinden ona baktı:
- Hacer kızım, neden rahat değilsin? Neden tedirginsin?
Genç kadın şaşkınlıkla kekeledi:
- Rahatım amca...
- Yok, yok değilsin, bak kızım, burasını kendi evin gibi benimse. Seni bir yere bırakmayacağız biz. Burada kalırsın, Münevver Teyzene yardımcı olursun. Bir tabak fazla konursa sofraya bir şey olmaz. Bize zararın olmaz faydan olur. Ne zamandır biz de ona yardımcı olacak birilerini arıyorduk. Allah’ın sevgili kuluymuşuz ki, ayağımıza geldi kısmet. Sen iyi bir kızsın. O nedenle burası senin evin artık. Şöyle rahatla bakayım.
Hacer bu sözler üzerine ağlamaya başladı bir anda. Münevver Hanım üzülmüştü. Yanına geldi genç kadının, eliyle onun saçlarını okşadı:
- Ağlama kızım, hayat acılarla doludur. Önemli olan ona tahammül edebilmektir.
Hacer hıçkırıyordu artık. Omuzları sarsılıyordu ağlarken:      
- Ben kurda kuşa yem olurdum teyze, siz ne iyi insanlarsanız böyle, Allah tuttuğunuzu altın etsin. Senin de amcamın da, Betül Ablamın da...
Hikmet Kemal Beyin de gözleri dolu dolu olmuştu:
- Haydi bakayım, bırakın artık bunları, geriye dönüp bakmak yok, bundan sonra hep ileriye bakacağız... Benim karnım zil çalıyor haberiniz olsun, koyun demli bir çay, içelim...
Hacer ok gibi fırladı yerinden ve çaydanlığı getirdi. Bu sırada Betül de uyanmıştı. Gözleri uyku mahmuru gülümsedi:
- Neler oluyor böyle, ooo, kahvaltının güzelliğine bak, hemen yüzümü yıkayıp geliyorum... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.