Ne oldu bize böyle hayatım

A -
A +

Kız, Erzurum’da üniversitede okuyordu. Delikanlı ise Antalya’da turist rehberiydi…

Kader onları bir internet oyun sitesinde karşılaştırdı. Kelime oyunu oynarken başlayan yazışmalar esprilere dönüştü. Şakaları, sohbetleri, şiirleri, düşünceleri onları birbirlerine iyice yaklaştırdı.

Artık oyun sitesi onlar için buluşma yeri olmuştu. Başka kimseyi gözleri görmüyordu. Hatta oynadıkları oyun da onlar için sadece bir araçtı; “Gönül sohbet ister, oyun bahane” demişti delikanlı…

O kadar uyumluydular ki, aralarında herhangi bir anlaşma olmamasına rağmen, tek kelime özel soru sormadılar.
“Beraberlikleri” üçüncü ayını doldurduğunda hâlâ birbirlerinin hangi şehirde yaşadıklarını, ne iş yaptıklarını bile bilmiyorlardı.

Sadece ilk tanıştıklarında delikanlı şöyle yazmıştı:

- İsmini sorsam nasılsa başka bir şey söyleyeceksin; onu alabilir miyim?

- Haklısın… Ben de gerçek ismini sormayacağım; sen bana Dilek diyebilirsin...

- Ben de Cüneyt olayım bari…

***

“Cüneyt”, turist gruplarıyla bazen Anadolu’yu dolaşıyor, bazen yurt dışına gidiyordu.

“Dilek” için zor dönemler oluyordu bunlar… 

Delikanlı, ilk fırsatta internete giriyor ve hemen buluyordu kızı… Ama evindeki gibi uzun süreleri olmuyordu.

Sohbetleri her an kesilebiliyordu Cüneyt’in ani ayrılmaları yüzünden…

***

“Sevgilerini” birbirlerine ilan ettikleri günlerde delikanlı, hiç olmazsa e-Mail yoluyla fotoğraf istedi kızdan… 

- Anlaşmayı bozmak yok, diye yazdı kız… Ne resim, ne ses… Böyle gidecek… 

Cüneyt:

- Nereye kadar?

Dilek:

- Ölene kadar…

- Belki bir gün evleniriz, diye yazdı utana sıkıla Cüneyt…

Dilek şöyle cevapladı:

- Evlenebiliriz kuşkusuz… Ama biz sevgimizi “eyleme geçirmedikçe” masumane yazışmalarımız evliyken de sürebilir!

- Hayret… :(( İnsaf… :(( Sen önündeki hayatta bana hiç yer açmıyorsun! Ben, bizim evliliğimizden bahsediyorum…

- Bunlar bugünün konuları değil... Büyüyü bozma… Birbirimizden çok uzaklarda, belki de başka ülkelerdeyiz.

Ne oldu bize böyle hayatım

***

Satırlarda dolu-doyum yaşanan bu “sevgi” bir buçuk yıl kadar sürdü. 

Erzurum’da üniversite öğrencisi kız ile Antalya’da turist rehberi delikanlının, birbirleri hakkında hiçbir şey bilmeden, sormadan satırlarda “yaşadıkları” bu “şey”, on dokuzuncu ayına girerken, ağzı açılmış bir balon gibi yavaş yavaş sönmeye başladı.

Ne olduğunu ikisi de bilmiyordu üstelik…

Sıradan ve ortalama yazışmalarının bir yerinde kız, büyük harflerle sordu:

- NE OLDU BİZE CÜNEYT? 

Uzun bir süre yazmadı delikanlı… Sonra, karşı soruyla kurtulmaya çalıştı:

- Sence?

Yine bir süre, ikisinin de “kulaklarını sağır eden bir sessizlikten sonra”, delikanlı şöyle yazdı: 

- Bak Dilek… Bir gün böyle üzücü bir geleceğin bizi beklediğini ikimiz de biliyorduk. Ben… Bir turist grubuyla iki günlüğüne bir Anadolu şehrine gittim. (Bu arada mesleğimi de öğrenmiş oldun! Evet, rehberim.) Hava güzeldi; grup yemek yerden ben de Havuzbaşı diye hoş bir yer vardır orada, gidip boş boş oturdum. Fıskiyeyi seyrettim. Yanıma çok güzel bir kız gelip oturdu; böyle başladı… Özür dilerim senden… Kader bu… Sakın üzülme… Ta başında senin dediğin gibi, seninle ömür boyu yazışırız yine…

Kız, kelimelerini bir an önce karşı tarafa ulaştırmak için öyle hızlı yazıyordu ki, neredeyse klavyeyi kıracaktı. Sonra vazgeçti. Yatak örtüsünün kıvrımları arasında kaybolmuş olan telefonu aradı deli gibi… Bulur bulmaz rehberdeki o ismi tuşladı: 

- Evet Kayhan evet! Kader bu… Sen miydin Havuzbaşı’daki o yakışıklı ve sıcak delikanlı Kayhan!??? Demek birbirimizi, birbirimizle aldattık! 

- Gamze??? Gerçekten sen miydin o dünya güzeli??? Allahım bu nasıl bir tesadüftür? Aaa… Bu tesadüften öte bir şey Gamze! Bin şükür, yüz bin şükür!!!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.