Saçınız çıkmazsa paranız iade!

A -
A +
İnsanlar bütün dünyada eğitim sistemlerini tartışıyor ve toplumda meydana gelen hastalıkların genellikle okullardaki zafiyetten kaynaklandığı düşünülüyor. Bu yüzden ne zaman ülkenin başına bir şey gelse, müfredat kurulları toplanıp eğitim programlarında revizyon yapmaya başlıyorlar. Okulların bilgi aktarımı dışında eğitim misyonu da olduğunu düşününce beklentilerimiz artıyor tabii. Ama okul duvarları içine hapsedilmiş değerler eğitimi müfredatı, okul dışında canı çıkan değerlere suni solunum yapmaktan öteye gidemiyor.Çünkü günümüzün çocukları kulaklarıyla değil, gözleriyle öğreniyor.Ve gözler nereye baksa, maalesef ya bir yalanla, ya bir sahtekârlıkla karşılaşıyor.-Radyoyu açıyorsunuz. Bir sunucu heyecan içinde ücretsiz cep telefonu dağıttıklarını anlatıyor. Eğer oltaya gelip de verilen numarayı ararsanız, sadece kargo ücreti karşılığında telefonu adresinize göndereceklerini söylüyorlar. Kargo ücreti de 89 TL.Bütün radyo kanalları "3 dakika içinde arayan şanslı dinleyici" yalanını bıkmadan, usanmadan söylemeye devam ediyor. İnsanları "büyük bir fırsat kaçırıyormuş" havasına sokmak için kullanılan bu yöntem artık mide bulandırmaya başladı. İnsanı resmen aptal yerine koyan bu reklam kampanyaları RTÜK tarafından niçin takip edilip cezalandırılmıyor, anlamıyorum.-Bir ara zayıflatıcı ürünlerle kandırdılar on binlerce insanı. Bugünlerde saç çıkaran ürünleri kullanıyorlar. Ve öyle rahat yalanlar söylüyorlar ki, insanın siniri bozuluyor. 3 hafta içinde saç çıkmazsa iade garantisi veren kişilerin nasıl bir sistemle çalıştığını tahmin etmek çok kolay değil. Ama muhtemelen parasını geri almak için başvuran kişiler için iyi bir tezgâh hazırlamışlardır.E-postamıza her gün "Tebrikler! Bir i-pad kazandınız" türünden mesajlar geliyor. Bunların da insanların dijital röntgenlerini çekmek için kullanılan sosyal mühendislik numaraları olduğunu hepimiz biliyoruz.Arabasını internet üzerinden satanlar da yalan bir şey yazmadan satış yapmıyorlar. Pert arabaları ufak hasarlı diye sunuyorlar, meslek ne olursa olsun doktordan, öğretmenden gibi ifadeler kullanıyorlar. Bir de, "Acil paraya ihtiyacım olduğu için satmak zorundayım. O yüzden çok ucuza veriyorum" yalanı vardır ki herkes tarafından kullanılıyor.Emlakçıların büyük kısmı zaten yalan söyleme işini mesleğin bir gereği gibi görüyorlar. Hangi bölgeden ev baksanız, nasıl oluyorsa orası gelişime en açık bölge oluyor. Evin durumu ne olursa olsun saray kıvamında sunuyorlar.Televizyon reklamları zaten yalan üzerine kurulu. Konut reklamlarına bir bakın isterseniz. Bilmem nerede İstanbul'a yaraşır bir proje yükseliyor diye slogan atılan reklamları dikkatli inceleyin. 3D animasyon görüntülerde yükselen projenin etrafı ormanla çevrilidir. Gidin o araziyi bulup bakın, etraf ya sanayidir, ya da otluk bir arazidir.  -Yalan tarihin her döneminde vardı ve kullanıldı. Ama tüketim kültürüyle birlikte çok yaygınlaşması, normalleşmesi ve daha meşru bir zemine gelmesini sağladı. Bu da özellikle çocuklarımız için çok tehlikeli bir durum.-Özet olarak hep birlikte çocukların yalancı olmaları için büyük bir uğraş veriyoruz. Bir yandan da içinde "özgüveni yüksek gençler yetiştirmek" geçen beylik laflar söylemeye devam ediyoruz.Hâlbuki öz güven sahibi olabilmenin temel şartı dürüst olmaktır. Dürüst olma mecburiyeti, insanı doğru bir hayat yaşamaya mecbur kılar.Ama yalanı pratik bir çıkış yolu olarak gören insanlar, doğru bir hayat yaşama zahmetine katlanmazlar. Dürüst olmayan insanın kendine güveni olmaz. Kendine güvenmediği için de sürekli zırh ve kalkanla dolaşır aramızda. Arada bir zorlayarak giyilen özgüven elbisesi yalancının üzerinde güzel durmaz. Yatsı ezanıyla birlikte kayar gider.-Yalan söylemek öyle kötü bir hastalık ki, doğru söylemeye karar verdiğiniz anlarda bile peşinizi bırakmayabilir.Bir kişiyle tanışmıştım. Birkaç saat muhabbet ettik. Anlattıkları şeylere bakılırsa biraz atıyor gibiydi. Bir ara konu askerliğe geldi. Sırasıyla bölükteki birkaç eri dövdü, sonra bir uzman çavuşu patakladı. Arkasından bir çavuş daha dövdü. Bu arada bir subaya küfür etti.Benim ilgimin kaybolmaya başladığını hissedince, "Ama bölük komutanından bir dayak yedim, hâlâ unutamıyorum hocam" dedi.İçimden, "Çok şükür, birisinden dayak yemişsin" derken o anlatmaya başladı."İki tane çok sağlam tokat çaktı. Resmen yıldızları gördüm. Karnıma okkalı bir tekme savurdu. Yere çöktüm" falan diye anlatırken birden "sonra tuttum bunu, kaldırdım havaya, çöp kutusunun içine soktum" diye bitirdi hikâyesini."E, hani dayak yemiştin?" diye sordum."Yedik de sonunda hesabını kestik" gibi bir cevap verdi.O zaman yalanın nasıl bir illet olduğunu daha iyi anladım. Demek ki bünye alışınca başı doğru olsa bile, sonu illa ki yalana bağlanıyor.Allah sonumuzu hayır etsin!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.