SEKÜLER FERİDE

A -
A +
Geçen hafta tek parti döneminde Karagöz ve Hacivat üzerinden kurgulanan sosyal mühendislik girişimini yazmıştım.
Bazı konulara girince çıkmak zor oluyor. Mevzu derin olduğu için bu konudan da tek yazıda çıkamadım.
Bu hafta da Çalıkuşu romanından bahsedeceğim.
Hemen herkesin okuduğu veya en azından bildiği bu kitapta Fransız Mektebi’nde okuyan Feride’nin aşk acısını dindirmek için Anadolu’ya kaçışı ele alınır.
Feride’nin dramatik hayatı sayfalarda akarken, tarih sahnesinden silinmek üzere olan Osmanlı okuyucuya öcü gibi gösterilir. 
Eğer kitabı okuduysanız, bazı cümlelerin karakterlerin ağzına oturmadığını hissetmişsinizdir.
İşte bu yazı, kurguya ve romandaki karakterlerin ağzına oturmayan o cümlelerin hikâyesidir.
 
Çalıkuşu operasyonu
 
Kurtuluş Savaşı yıllarında yazılan Çalıkuşu ilk kez 1922 yılında Vakit gazetesinde tefrika edilir. Aynı yıl da kitap olarak yayımlanır.
Bu hikâyenin bizi ilgilendiren kısmı da 1938 yılından sonra yaşanır. İlk kez Yedigün dergisinde yayınlanan haberde, “Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu kitabını yeniden yazdığı” duyurulur herkese.
Ve 1937 yılında tefrika yeniden yayınlanmaya başlar.
Halka, kitapta dil ve biçimle ilgili bazı değişiklikler yapıldığı söylenir.
Ama bu sadece bir kamuflajdır.
Latin harfli baskıda asıl operasyon Osmanlıyı ve İslamiyet’i öven cümlelere yapılır. Satır aralarında yakalanan rejim karşıtı cümleler yargılanarak kitap dışına sürülür. Hafif kusurlu cümleler de estetik operasyonla düzeltilir.
Ve yapılan müdahalelerle iklimi değiştirilen roman gönül rahatlığıyla yeniden halka sunulur.
 
Yasaklı cümleler
 
İlk baskılarla, Cumhuriyet Türkiyesi'nde yapılan baskılar arasındaki bazı farklar şunlardır;
Kitabın kahramanlarından Hacı Kalfa, otelde kalan Manastırlı kadının odasına girmez. Ve ilk baskılarda bunun sebebini şöyle açıklar;
“Başı falan açık diye yanına giremiyorum.”
Sonraki baskılarda Hacı Kalfa’nın cümlesi şöyle değiştirilir;
“Adımız erkeğe çıkmış diye yanına giremiyorum.”
İlk baskılarda Feride’nin öğretmenlik yaptığı Zeyniler köyü çok güzel bir yer olarak tasvir edilir. Feride bu köyü, “Hani Boğaziçi’nde eski zamandan kalma kayıkhaneli evler vardır, bu evler tıpkı onlara benziyordu” diye anlatır.
Ama aynı evler yeni baskılarda bir korku filmi sahnesini çağrıştıracak gibidir; “Hani Kavaklar’da önüne ağlar serilmiş, yağmurdan çürüyüp kararmış, Boğaz rüzgârlarından bir yana çarpılmış, viran balıkçı kulübeleri vardır; bu evler, ilk bakışta onları hatırlatıyordu.”
Yaz kızım, yaz… Hem dinini seversen, benden de selam yaz…” cümlesindeki “Hem dinini seversen” ifadesi cümleden atılır.
“Yahu küçük hanım, şu kızı kandırıp Müslüman edelim… Sevaplı iştir…”  veya “Allah sana da ona da Hak dininde can vermek nasip etsin!" gibi onlarca cümle de ağır suçlar kapsamına alınarak hüküm giyer ve kitaptan atılır.
Sonuç olarak normalde 470 sayfa olan roman, 39. baskıda 408 sayfaya düşer. Yani milleti köklerinden koparabilmek için kitaptan tam 62 sayfa koparılıp atılır.
Bu sansürün bizzat Reşat Nuri Güntekin tarafından yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz. Bazı mecburiyetlerden dolayı bu değişime ses çıkarmadığını söyleyenler de var.
Ama sonuç olarak halka mal olmuş bir edebî eser tahrif edilmiş, Türk milleti aptal yerine konularak çok büyük ayıp edilmiştir.
 
Kazı kazan!
 
Romanda Kamran, Feride’ye şöyle der; “İnsan daima en sevdiğiyle sınanır.
Çok doğru söylüyorsun Kamran. Bu millet de uzun zamandır hep en sevdiği ve değer verdiği şeylerle sınandı.
Ama çok şükür milletin değerlerine düşman olanlar ve zekâsına hakaret edenler hiçbir zaman kazanamadı.
Bundan sonra da kazanamayacak.
Kazanan yine ecdat sevgisini milletin kalbine ve zihnine kazıyanlar olacak.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.