Müjde

A -
A +
“Baba, iftar ve sahur saatlerinde çok huzurlu bir sessizlik oluyor” dedi çocuk. “Siz de duyuyor musunuz?”
Babası gülümseyerek, “Duyuyoruz oğlum” dedi. “Niye oluyor o sessizlik peki, biliyor musun?”
“Niye?”
“Kar sessizliği diye bir şey var ya! Anlatmıştım sana hani. Kar taneleri ses dalgalarını yansıtmadığı için gürültüyü emiyor. Ve hepimize huzur veren, bembeyaz bir sessizlik oluşuyor.”
“Evet?”
“İşte ramazan ayında da rahmet yağmurları dünya telaşesini emerek sel gibi iniyor ve uyanmamız için huzurlu, dipdiri bir sessizlik oluşuyor.”
“İyi de insan sessizliğe uyanmaz ki baba!”
“Uyanır oğlum” dedi babası. “Mesela onlarca makinenin büyük bir gürültüyle çalıştığı bir fabrika düşün! O gürültüde uyuyakalan bir işçi, makineler durduğunda sessizliğe uyanır. Ramazan ayı da sessizliğe uyanış için bir fırsat bizim için. Kıymetini bilen kazanır.”
“Ben kıymetini bildim baba. Oruçlarımı tam tuttum” dedi çocuk.
Babası, oruçlarını tam tutarsa bayramda bir müjde vereceğini söylemişti çocuğa. O da hayatında ilk kez orucunu hiç aksatmamıştı. Üç gün daha tutarsa bu iş tamamdı.
“Sahura mutlaka kaldırın beni!” dedi çocuk işaret parmağını havaya dikerek. “Uyanmazsam da yüzüme su dökün, tamam mı?”
Babası oğluna gülümserken telefonu çaldı. Biraz konuştuktan sonra yüzü gerildi adamın ve televizyonu açtı. Çocuk dönüp ekrana baktı. Birisi elinde mikrofonla Mescid-i Aksa’nın önünde heyecanla bir şeyler anlatıyordu. Etraf çok kalabalıktı.
Annesi “Haydi, sen yat artık oğlum” deyip çocuğu odasına götürdü.
Çocuk babasının söylediği müjdenin ne olabileceğini düşünerek uyumaya çalışırken, göz kapaklarının arasından kızıl bir ışık sızdı. Ve arkasından büyük bir gürültü... Kalkıp annesinin yanına koştu.
“Anne, ne oluyor?”
“Korkma oğlum! Bir şey olmuyor.”
“Babam nerede?”
“Dışarı çıktı. Gelir birazdan.”
Çocuk annesinin kucağına yattı. Dışarıdan gelen gürültüler artarak devam ediyordu. Gözü duvardaki saate takıldı. On ikiyi beş geçiyordu. “Bayrama kaldı üç gün” dedi fısıldayarak annesine. Sonra annesinin sıcacık kucağında iyice büzülüp, uyuyakaldı.
Rüyasında babasını gördü. Aydınlık bir caddenin kaldırımlarında karşılıklı duruyorlardı. Babası uzaktan gülümseyerek bakıyor ve “Orucunu tam tuttuğun için güzel bir müjdeyi hak ettin oğlum!” diyordu.
Tam babasına bu müjdenin ne olduğunu soracakken bir sarsıntı oldu ve yeniden uyandı. Annesi elinde telefonla ağlıyordu. Dışarıdan birbiri ardına patlayan bomba sesleri geliyordu.
“Babama bir şey mi olmuş anne?” dedi çocuk korkuyla.
“Hayır oğlum. Ama telefona cevap vermiyor. Gidip bir baksak iyi olacak.”
Birkaç dakika içinde giyinip dışarı çıktılar. Etraftan alevler yükseliyor, insanlar bağırarak koşturuyorlardı. Uyku sersemi neler olup bittiğini anlayamadı çocuk. Gözlerini kısıp babasını görmeye çalıştı kalabalığın arasında.
Kucağında bir çocuk taşıyan, sakallı bir adam gördü. Babasına benziyordu ama o değildi. Ara sokaktan geniş bir caddeye çıktıklarında “İşte orada!” diye bağırdı birden çocuk. Yolun karşı tarafında, telaşlı bir şekilde oradan oraya koşturuyordu babası.
“Babaa, buradayız!” diye bağırdı var gücüyle çocuk. Ama çocuğun cılız sesi ne babasına ne de dünyanın dört bir yanında Kudüs’te yaşanan zulme gözlerini ve kulaklarını kapatmış insanlara ulaşmadı.
Eli annesinin avucunda, gözü babasındayken etraf kızıl bir renge boyandı yine. Sonra büyük bir gürültü ve ardından bembeyaz bir sessizlik…
Annesi, sahur vakti yere düşen biricik oğlunu kaldırmaya çalışırken ve gözyaşları çocuğun yüzüne damlarken…
Burnuna mis gibi bir cennet kokusu doldu çocuğun…
Ve uyandı!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.