Bir aile düşünün ki...

A -
A +
Bir aile düşünün. Baba muhasebeci olarak çalışıyor. Maaşı düşük. Patron kötü davranıyor. Servis yok.  Anne öğretmen. Müdür ders programını yaparken adil davranmıyor. Haftada iki gün toplantı oluyor ve kadın eve geç kalıyor. Çocuk öğrenci. Öğretmeni çok sert. Bazen çocuklara bağırıyor. Ayrıca çok fazla ödev veriyor. Yani üç kişilik bir ailede üç farklı hayat yaşanıyor. Ve hepsinde de doğal olarak problemler var. Peki şimdi size bir soru; Bu ailede kimin yaşadığı problemler abartılıyor ve sürekli gündemde tutuluyor? Ve kimin problemleri hayatın akışı içinde doğal karşılanıyor ve sabrediliyor. Cevap veriyorum; Çocuğun problemleri ailenin gündeminde ilk sıraya yerleşiyor. Yetişkinlerin problemleri ise hayatın bir cilvesi olarak görülüyor. Ve sonuçta çocukerkil aile yapısında ilgi ve mesafe ayarıyla ilgili ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Çocuğun okul dersleriyle ilgili takip edildiğini bilmesi güzel bir şey. Ancak bu takip gölgeler birbirine değecek kadar yakın olursa, sıkıntı başlar. Düşünsenize çocuklar bir WhatsApp grubu kurmuşlar. Ve herkes orada anne babasının işiyle ilgili muhabbet ediyor. “Babam son günlerde eve acayip sinirli geliyor. Patronun mobbing yaptığını düşünüyorum. İş yerine gidip konuşacağım.”“Sorma, benimki de eve iş getiriyor sürekli. Sözleşmesine baktım. Böyle bir madde yok. Ek ödeme de almıyor. Resmen saçmalık yani!” Gördüğünüz gibi, olayları tersten düşününce komik duruyor. Ama ebeveynler olarak yaptığımız şey maalesef bu. Çocukların okul hayatına fazla karışarak, onları gerçek hayata hazırlama konusunda büyük bir hata yapıyoruz. Çocuklara müdahale alanımız genişledikçe, onların sorumluluk alanları daralıyor. Çocuklara balık tutmayı zaten öğretmiyoruz. Ama bari balığı alıp pişirdikten sonra, kılçıklarını da ayırıp biz yedirmeyelim.              Raf ömrü   Bugünlerde marketten herhangi bir ürün alırken, içinde koruyucu olup olmadığına bakıyoruz. Raf ömrü uzun olsun diye koruyucu madde eklenen gıdaları tercih etmiyoruz. Ama tükettiğimiz gıdalara gösterdiğimiz bu özeni, çocuklarımıza göstermiyoruz. Ve doğal gelişim yerine, vitrinde iyi duran çocuklar yetiştirmek için aşırı koruyucu bir tutum sergiliyoruz. Uzun yıllar eğitim sektöründe görev yaptım. Genelde gördüğüm manzara şu; Anne babalar okulda ne kadar fazla mesai yaparsa, çocuğun problemleri o kadar çok oluyor. Dışarıdan bu durum genelde farklı gözüküyor. Yani insanlar, çocukları problemli olan anne babaların okulda çok vakit geçirdiğini düşünüyorlar. Bu da olabilir elbette. Ama asıl durum tam tersi. Ebeveynler çocukların eğitim hayatlarına ne kadar çok müdahale ederlerse, çocuğun hareketleri o kadar dengesiz oluyor. Kendi başlarına karar veremiyorlar. Kendi problemlerin kendileri çözmek için gereken güce sahip olamıyorlar. Karnelerinde zayıf olmuyor belki ama kişilikleri zayıflıyor. Engelli koşu yarışına hazırlanan bir atlet, çalışmalarını engelli parkurda yapmak zorundadır. Antrenör sporcuya kıyamadığı için antrenman sahasındaki engelleri kaldırsa çok saçma olmaz mı?              Migren   Bu arada okulla ilgili beklentilerimizi, yaşadığımız coğrafyaya göre ayarlamamız gerekiyor. Çünkü aynı ülke içinde bir alanda büyük zaaflar yaşanırken, farklı bir alanda mükemmellik arayışı yorgunluktan başka işe yaramaz. Eğitim, sağlık, ulaşım, ekonomi, siyaset… Hepsi birbirine değer, birbirini etkiler ve büyük oranda birbirine benzeme eğilimindedir. Bir migren hastası olarak bizzat tecrübelerimden yola çıkarak söylüyorum. İnsanın başının yarısı ağrırken, diğer yarısı keyif çatamaz. Yani bir okulun eğitim kalitesi, o okulun bulunduğu ülkedeki toplu ulaşımın kalitesinden bağımsız düşünülemez. Ekranlardaki seviye, akranlar arasındaki iletişimin seviyesini etkiler. Siyasiler arasındaki iletişimin kalitesi, öğretmen-veli iletişimine elbette yansıyacaktır. Öyleyse sürekli çocuklarımızı düşünmeyi bırakıp, biraz  da kendimizi düşünmemiz lazım. Çünkü biz düzelirsek, çocuklar zaten düzelecektir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.