Dağılmışız, toparlayanımız yok!

A -
A +
Ahmet Hamdi Tanpınar “Türkiye evlatlarına, kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor” demiş. Bugünü görseydi ne derdi bilmiyorum ama eskiden memleket kurtarma işi daha masum ve sevimli bir şekilde yapılıyordu. En azından niyetler iyiydi ve sınırlar vardı. Zaman ilerledikçe önce niyetler, sonra da dengeler bozuldu. Seçilenler seçenleri yücelttikçe, demokrasi kültürünü bozguna uğratan, garip bir katılımcılık ve paydaşlık ruhu gelişti. Eskiden de atıp tutardık elbette birçok konuyla ilgili. Ama özellikle sosyal medyadan sonra artık attığımızı tutamaz hâle geldik. Günlük hashtag eğitimleriyle, herkes her şeyden anlamaya başladı. Konu ne olursa olsun artık hepimiz üst perdeden konuşuyoruz. “Ülke bitmiş abi!” naralarıyla, o günkü gündeme uygun unvanlarımızı kuşanıp vatan kurtarmaya koşuyoruz. Yangın çıkıyor. Herkes bir gün içinde hangi arazi tipinde hangi uçak tipiyle yangın söndürüleceği konusunda uzmanlaşıyor. Deprem oluyor. Toplum birden toptan sismolog kesiliyor. Göçmenler hakkında konuşurken herkes sosyolog, aşı hakkında atıp tutarken de herkes bakteriyolog… Bir yerde doğalgaz rezervi bulunuyor. Birileri hemen peçete üzerinde bu doğalgazı çıkarmak için kurulacak tesisin maliyetini hesaplıyor. Yani herkes her şeyi biliyor ama ne zaman ne yapılacağını bilmiyor. Hâlbuki asıl önemli olan bu. Mesela kalbi atan adama kalp masajı yaparsanız, adamı öldürürsünüz. Veya memleketi kurtarmak uğruna düşmanla aynı safta İstiklal Marşı söylerseniz, herkesi kendinize güldürürsünüz. Öyleyse arada bir de olsa “Ben hiç yorum yapmayayım. Çünkü ilgilenmediğim bir alan. Bilemiyorum” falan demek lazım. Çünkü her alandan bir ısırık alıp bırakanlar, genel kültür zehirlenmesi yaşarlar. Abur cubur bilgiler sindirim zorluğu yapar. Sindirim zorluğu, düşünmeyi engeller. Ve insan ne kadar az düşünürse, o kadar çok konuşur. Sosyal medyada akşamları bir saat dolaştığımda resmen dengem bozuluyor. Yatmadan önce beynimi fırçalama ihtiyacı oluşuyor. Ve içimden çok fena sosyal medya pencerelerini açıp “Bir şeyi de bilmeyin be kardeşim!” diye bağırasım geliyor.   Aynı rafa çalışmak   Bir yazara “Edebiyat dünyasında başarılı olduğunuzu ne zaman anladınız?” diye sormuşlar. Yazar şöyle cevap vermiş; “Kitapçıda gezerken kendi kitaplarımı aramayı bıraktığımda.” Ben de kitapçıda raflar arasında gezinirken kendi kitaplarımı bulup, çaktırmadan kolay gözükecek şekilde öne falan koyuyorum. Ama kitapları bulmak bayağı bir vaktimi alıyor. Çünkü hepsi farklı raflara dağılmış durumda. Bir kısmı çocuk kitaplarının arasında. İkisi Kişisel Gelişim rafında. Biri Aile-Çocuk rafına konmuş. Birisi Romanlar bölümünde duruyor. Birkaçı da her kitapçıda farklı bir rafta. Türü hâlâ anlaşılamamış yani. Yani bir alana yoğunlaşamamışım. Odak problemi yaşadığım için kitaplar da etrafa savrulmuş vaziyette. Hâlbuki insan başarılı olmak istiyorsa, tek bir alanda uzmanlaşmayı tercih etmesi lazım. Çünkü odak genişledikçe, etki alanı daralıyor. Gerçekten başarılı olanlara bakın. Bütün enerjilerini tek bir alana harcadıklarını görürsünüz. Farklı alanlara el atmanın sebebi genelde başarısızlık, sonucu hep istikrarsızlıktır. Mesela bir emlakçının camında “Taze tarhana geldi” yazısı varsa, o dükkânda işlerin pek iyi gitmediğini anlayabilirsiniz. Kimse “Helal olsun adama! Tam bir girişimci” falan demez yani. Başarılı olmanın formülü galiba dağılmamak. Ama modern dünyada sistem maalesef şöyle kurulmuş; İnsanlar kırk yaşına kadar alabildiğine dağılıyor. Kırk yaşından sonra aklı başına gelince de dağılanları toparlamaya çalışıyor. Tabii bu arada ömür bitiyor. Neyse, konuyu çok dağıttık. Haftaya görüşmek üzere.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.