Tuba Ağacı ve Kiraz Ağacı

A -
A +

“Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim” sözünü duymuşsunuzdur. Sözü söyleyen kişi 2. Meşrutiyet döneminde iki defa eğitim bakanlığına getirilen Emrullah Efendi.

Emrullah Efendi deyince aklımıza gelen başka bir şey daha var. Tuba Ağacı nazariyesi… Yazımızın konusu da o.

Önce Tuba Ağacından bahsedelim. Bu, cennette bulunan ve kökleri yukarıda olan bir ağaç. Metafor da zaten ağacın köklerinin yukarıda olmasından dolayı kullanılmış.

Emrullah Efendi bu benzetmeyle, toplumu eğitmek için yukarıdan başlanması gerektiğini söylemeye çalışmış. Yani önce üst kademedekiler eğitilerek, elit bir kadro oluşturulacak. Bu elit kadro daha sonra ilkokul, ortaokul ve lise öğretmenlerini yetiştirecekler. Bu öğretmenler de aldıkları bu güçlü eğitimden sonra çocuklar ve gençleri eğitecekler.

Böylece yukarıdan aşağıya doğru bir hareketle, eğitim toplumun geneline yayılacak.

Tuba Ağacı nazariyesi o yıllarda eğitimde dönüşüme nereden başlanması gerektiğine dair önemli bir tartışma başlattı. Emrullah Efendi’ye göre dönüşüme anaokulundan başladığınızda, o çocukların yetişip iş hayatına atılması için minimum 16 yıl gerekiyor. Halbuki üniversitelerde bir dönüşüm başlarsa, bu süre 4 yıla iniyor. Yani işe yukarıdan başlamak, kısa vadede daha garantili bir çözüm sunuyor

Bunun karşısında olan bir görüş de var elbette. Ona da kiraz ağacı nazariyesi deniyor. Aynı dönemde eğitimle ilgili çalışmaları bulunan Satı Bey tarafından savunulan bu görüş, işe aşağıdan başlamak gerektiğini söylüyor. Bu yüzden de sistemi, kökleri toprağın altında bulunan kiraz ağacına benzetiyor.  

Emrullah Efendi ile Satı Bey bu konuda büyük tartışmalar yaşamışlar. Satı Bey, “Beşiği sallayan el atiyi (geleceği) hazırlar” diyerek kiraz ağacını savunmuş.

Bu tartışmalar hâlâ güncelliğini yitirmedi. Okul öncesi eğitim gerçekten çok önemli. Ama öğretmen yetiştiren üniversitelerin eğitim kalitesi artmadığı sürece, alttan yetişenler bir noktada takılıp kalıyor.

Galiba artık köklerin nerede olduğu çok önem arz etmiyor. Çünkü geç kaldık. Bu işin üstesinden gelmek için hem alttan hem üstten çalışmamız lazım.

Böyle yaparsak ortada bir yerde buluşuruz inşallah.

 

Yedek Kulübesi

 

İşe yukarıdan başlamak deyince akla ilk öğretmenler geliyor. Çünkü öğretmenlik mesleğinin imajını doğrultmadan, eğitimle ilgili belimizi doğrultmanın imkânı yok.

Okullarda yaşanan bir trajedi var. Eğer öğrenciler bir öğretmene çok hayran olurlarsa, genelde “Hocam, siz niye öğretmen oldunuz?” diye soruyorlar. Bilinçaltından gelen bu soru, aslında eğitimle ilgili birçok sorunun cevabını veriyor.

Öğretmenlik maalesef hâlâ başarılı öğrencilerin yedek kulübesinde bekliyor. Sıfatı kutsal olan bu meslek maalesef “Hiçbir yeri tutturamazsak” diye başlayan cümlelerin, ikinci kısmına yerleşiyor.

Bu şekilde eğitimle ilgili hedefleri tutturmak inanın çok zor!

 

Cevapsız Sorular

 

Bazen sorulan bir soru insanın düşüncesini kamçılıyor. Cevabı bulup bulmamak çok önemli değil. Düşünmek bile yetiyor. 

Yüksek lisans dersinde hoca sınıfa şöyle bir soru sormuştu;

“Türkiye’de görev yapan öğretmenlerin yüzde kaçı üstün zekâlıdır?”

Biz bu soruyu hep öğrencilerle ilgili sorduğumuz için önce biraz şaşırdık. Düşündük ama cevabı bulamadık. Sessizlik devam ederken, bu sorunun tetiklediği başka bir soru daha sordu hoca;

“Üstün zekâlı öğrenciler veya akademik açıdan çok başarılı olanların yüzde kaçı eğitim fakültelerini tercih ediyor?”

Bu soruya da sessiz kaldık.

Hoca bundan sonra bir açıklama yapmadan dersi bitirdi.

Ben de yazıyı bitiriyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.