Erzurum çarşı pazar...

A -
A +

Hollanda’da yel değirmenleriyle ünlü Zannse Schans köyüne gitmiştim. Dönüşte yolu kaybedince karşıma çıkan ilk kişiye İngilizce olarak tren istasyonunun nerede olduğunu sordum. Adam anlamamış gibi yüzüme baktı. Şaşırdım. Çünkü Hollanda’da belki yüzlerce kişiyle konuşmuş ve İngilizce bilmeyen kimseye rastlamamıştım.

“Tren” ve “istasyon” kelimelerine vurgu yaparak bir daha denedim. Bu sefer galiba anladı adam. Gülerek uzandı, omzumu sıktı ve hafifçe sırtımı sıvazladı. Sonra da İngilizce-Flemenkçe karışımı garip bir dili, beden diliyle birleştirip bir şeyler söyledi ve koşarak gitti. Nasıl oldu bilmiyorum ama orada beklemem gerektiğini anladım.

Birkaç dakika sonra yanıma bir araba yanaştı. Baktım deminki adam. Ön koltukta başka birisi daha var. Elleriyle “Atla” der gibi bir işaret yaptılar.

Arka kapıyı açıp arabaya bindim. Arabada bir müzik çalıyordu. Bir terslik olduğunu hissettim ama ne olduğunu ilk etapta anlayamadım. Adam dikiz aynasından gülerek bana bakarken ve trenle istasyon kelimelerinden müteşekkil değişik cümleler kurarken, müziğin sözleri beynime ulaştı ve olaya uyandım.

“Ah neneen ölsüün saarı geliin aman, saarı geliin aman, saarı geeliiiiin”

Öne doğru eğilip, “Sen Türk müsün abi?” dedim.

Sert bir frenle durduk. El freni çekildi ve abi dönüp, “Hele gardaş niye söylemisen?” dedi.

Araba tekrar hareket ettiğinde “Memleket neresi?” dedi abi.

“Erzincan.”

Yine sert bir fren… Geriye doğru dönüş ve arka koltuğa doğru uzanan bir sarılma girişimi…

“Ben de Erzurum.”

Yol boyunca sohbet ettik. Türkü bitince istasyona geldik. Teşekkür edip indim. Trene doğru yürürken adamın Türk olduğunu nasıl anlamadığıma şaşırdım.

Yolda adres soran bir yabancının omzunu sıkan, sırtını sıvazlayan, gideceği yere götürmek için işini gücünü bırakıp koşarak arabasını almaya giden ve yurt dışında yaşayıp da İngilizce bilmeyen bir adam başka hangi milletten olabilir ki?

          ***

Geçen hafta sonu kitap fuarı için Erzurum’a gittiğimde aklıma geldi bu hadise. Benzer bir olay yaşayacağımı bilmeden gezdim şehirde. Yakutiye Medresesi ve Çifte Minareli Medrese beni çok etkiledi. Türk-İslam kültürünün eğitim geleneğini sekiz asırdır taşıyan yapılardaki mimarı zarafet büyüleyiciydi.

Aziziye ve Mecidiye Tabyalarında zaman tünelinin dışına taşan bir hayat akıyordu sanki. Şehit düşen askerlerin dudaklarından dökülen Kelime-i şehadet, hâlâ yıkık taşların arasında dolanıyor gibiydi.

Palandöken'den esen sert rüzgâr asırlardır şehre göz kulak olan Abdurrahman Gazi Türbesi'nde yumuşuyor, bu manevi hava tüm şehre yayılıyordu.

Medrese, türbe, kışla… Hepsinde müthiş bir zarafet, insanın kalbine dokunan bir letafet vardı. Atalarımızın hiçbir şeyi gelişigüzel veya yarım yamalak yapmadığı, her işin hakkını verdiğinin ispatı gibiydi ziyaret ettiğim her yer.

Cağ kebap ve kadayıf dolması, yüzyıllara yayılmış misafirperverliğin lezzete dönüşmüş formu olarak damaklarımızda…

Neyse, konuyu fazla dağıttık. Ben asıl mevzuya devam edeyim...

          ***

Erzurum’da ikinci günümdü. Şehirde dolaşırken bir esnafa “Taş Han nerede acaba?” diye sordum. Adam tarif etti. Teşekkür edip yürümeye başladığımda 60 yaşlarında birisi “Beni takip et” dedi. Hollywood filminde olmadığımız için “Herhâlde esnafla konuşmamıza kulak misafiri oldu, yeri gösterecek” diye düşündüm. Takip etmeye başladım.

Bekliyorum ki adam bir yerde duracak, bana yolu gösterecek falan… Ama yok, durmuyor. Arkaya bile bakmadan tempolu bir şekilde yürüyor.

“Herhâlde yanlış anladım” dedim ama ayıp olmasın diye de takip etmeye devam ettim. On dakika sonra adam durdu, geriye döndü ve “İşte burası” diyerek caddenin sol tarafını gösterdi. Hâlâ peşinde olduğumdan acayip emin gözüküyordu.

Benim için mi yürüdü yoksa kendi yolu muydu bilmiyorum. Ama şundan eminim; Bir Erzurumluya yol sormayagörün… Adrese direkt teslim yapıyorlar. Hem de dünyanın her yerinde…

İşte Erzurum’dan böyle güzel hatıralarla döndüm. Yediğim içtiğim benim oldu, gördüklerimi de size anlattım.

Anadolu kültürünü şefkatli bir yorgan gibi dünyanın üzerine örtebilsek keşke! Çünkü bu çirkinlikleri örtecek daha güzel bir örtü yok.

Bunu bir kez daha çok iyi anladım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.