Yeşil perde

A -
A +

Bazen beğendiğim filmlerin kamera arkası görüntülerini seyrediyorum.

Filmin orijinalinde yüksek bir uçurumun tam kenarında savaşan adamlar var. Bazen iki üç metre havaya zıplayıp tekme atıyor, bazen ters perende atarken mızrak sallıyorlar. Gökyüzünde kapkara bulutların arasından şimşekler çakıyor. Gök gürültüsünün sesi, kılıç şakırtılarına karışıyor.

Aynı sahnenin kamera arkasında ise çok farklı bir dünya var.

Ortalık günlük güneşlik. Arkaya yeşil, buruşuk bir perde germişler. Önde ellerinde kör kılıçlarla bir grup adam var. Hepsinin bellerine ipler bağlanmış. Arada bir ipleri çekip adamlara akrobatik hareketler yaptırıyorlar. Sahne bitince ipler gevşiyor ve oyuncular yere iniyor.

Sağda solda çay, kahve içen tipler var. Başrol oyuncusu mızrağını kenara yaslamış, telefonda takılıyor.

Yani gözümüze doğru tutulan sahne ışıkları söndüğü anda görüntü netleşiyor. Gerçekle kurgu arasındaki o sınırda, gözlerimiz bütün detayları seçmeye başlıyor.

 

Çıkışa gel!

 

Bu konu ilk olarak Oscar töreninde Will Smith, Chris Rock’a tokat atınca geldi aklıma. Önce Amerikan rüyasının kamera arkası görüntülerini seyrediyor gibi hissettim kendimi. Sonra da “Özgürlükler ülkesi Amerika’da her türlü şaka hoş görülmüyor muydu ya?” diye sordum kendime. “Orta Doğu ülkelerinde akan kanı uzaktan seyredip barış mesajları veren, hoşgörüde zirveyi zorlayanlar bunlar değil miydi?” diye şaşırdım.

“Türkiye’de el kadar çocuklar bile herkesin önünde kavga etmek ayıp olur diye ‘Çıkışa gel!’ derken, tüm dünyanın gözü önünde zorbalık yapan Amerikalı aktör çıkışa kadar bekleyemedi. Vay be!” diye söylendim kendi kendime.

Bu arada günler geçti. Konu bütün dünyada tartışılmaya devam etti. Orta Doğu’da her gün ölen onlarca insanın haberi üçüncü sayfada bile kendine yer bulamazken, bu tokat manşetlerden inmedi. İşte o zaman kızdım kendime. Ve asıl sorulması gereken soruyu unuttuğumu fark ettim? O da şuydu;

“Amerika’da atılan bir tokadın sesi, Amerika’nın karıştırdığı ülkelerde atılan on binlerce kurşunun sesini nasıl bastırdı?”

Sonuçta gerçek dünyadaki zorbalıklarını, beyazperdede en ideal hâliyle poz vererek unutturmaya çalışan Amerika’nın gerçek yüzünü biliyoruz. Çok da şaşırmaya gerek yok. Ama bu son soru, bizi çok şaşırtmalı.

Filmlerde savaş sahneleri olur ya… Hani arkada yüzlerce insan birbirini öldürürken, biz sadece başroldeki adamı seyrederiz. Arkada bin figüran ölür, görmeyiz. Ama başrol oyuncusu yaralanıp ağır çekimde yere düşerken dikkat kesiliriz. Sanki böyle bir durum yaşandı. Ve bilinçaltımızda kimi başrole, kimi figüran konumuna yakıştırdığımız da ortaya çıktı.

Biraz sert olacak ama galiba o tokat, kendi tarihine ve coğrafyasına sahip çıkacağına kiralık kültürlerde dolaşan, düşmanına hayran olup kendi milletiyle dalaşan bizim suratımızda patladı.

 

Yardımcı oyuncu

 

Eskiden bayrakları bayrak yapan üstündeki kandı. Ama savaşın yöntemleri ve cepheleri değişti. Son elli yıla bakın. Ferasetten uzaklaşıp hamasette boğulan ve savaşın cephesini yeni dünya düzenine göre değiştirmeyen ülkelerin bayrağından sürekli kan damlıyor.

Çünkü modern dünyada kimin başrol, kimin yardımcı oyuncu, kimin figüran rolünde olacağına yapımcılar karar veriyor. Yapımcı olmak için de ekonomik güç ve özgürlük şart.

Şanlı bayrağın şafaklar gibi dalgalanması yetmiyor yani artık. O bayrağı üzerinde taşıyan ürünlerin şanının, dünya üzerinde dalga dalga yayılması gerekiyor. Cebimizde I-Phone, gözümüzde Ray-Ban, dilimizde İngilizce şarkılar varken, elimizde salladığımız bayrağı artık pek kimse sallamıyor.

“Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım!” derken aklımızda hâlâ ele, ayağa takılan prangalar var. Hâlbuki Türk kahvesi gibi bir markaya sahipken ülkedeki en büyük kahve zinciri Amerika’ya aitse, bu zincirin ne olduğunu yeniden değerlendirmek gerekiyor.

Biz “Bir Türk dünyaya bedel” diye gür bir sesle dünyaya haykırırken, çılgınlar çoktan zinciri vurmuş hepimize ama kimse artık şaşırmıyor!

 

And the Oscar goes to…

 

Son zamanlarda bu zinciri kırmak ve içi içine sığmayan nazlı hilalle ay yıldızı yeni bir rüzgârla dalgalandırmak için önemli adımlar atıldı. Mutluyuz, gururluyuz. Ama birileri destek vermek yerine “Rusya, damadın SİHA’larını vurdu” manşetiyle kükremeye hazırlanan selin önüne set çekiyor.

Arkaya gerilmiş yeşil perdeden, vücutlarına bağlanmış iplerden ve film vizyona girince arka plana eklenecek görüntülerden habersiz, rollerini ustalıkla oynuyorlar.

Ve bu performansla, bizi batırmak için çevrilen filmde “En iyi yardımcı oyuncu” dalında ödülü hak ediyorlar. 

Tebrik ederiz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.