İslamiyet, bütün karanlık dünyayı aydınlattı...

A -
A +
"Avrupalılar, barbardı. Hıristiyanlık onları barbarlıktan kurtaramamıştı. Hıristiyan dininin başaramadığını, İslam dini başardı..."
 
İslâmiyet’ten evvel Arabistan bir çöl ve orada oturan bedevîlerdi. Putperest idiler. Birçok putlara taparlardı. Basit bir hayat sürerlerdi. Kız çocuklarını diri diri gömmek gibi korkunç âdetleri vardı. Bu yarımada, bir yol üzerinde olmadığı için, ne büyük İskenderler, ne Persler, ne Romalılar, Araplarla hiç uğraşmamış, birçok kavimlerle savaştıkları hâlde, Arapların yanından geçmemişlerdi...
İşte böyle âciz, zavallı, fakat saf ve temiz olan bir kavim; onlara mürşitlik, rehberlik eden Muhammed aleyhisselamın getirdiği Kur’ân-ı kerîm sâyesinde birdenbire değişmiş, tam bir medeniyete kavuşmuş, harikulade [olağanüstü] bir gayret ile çok kısa bir zamanda, doğuda Türkistan ve Hindistan, batıda İspanya olmak üzere akla hayret veren çok kudretli bir İslam devleti meydana getirmiştir... İlimde, fende ve medeniyette son derece ilerlemişler, o zamana kadar bilinmeyen birçok şeyler keşfetmişlerdir. İlim, fen, tıp ve edebiyatta en yüksek mertebeye varmışlardır...
O zamanın Avrupa’sından bahseden John W. Drapper gibi tarafsız bir tarihçi, "Avrupa’nın manevî inkişafı" ismindeki eserinde şöyle demektedir:
"O zamanki Avrupalılar, tamamen barbardı. Hıristiyanlık onları barbarlıktan kurtaramamıştı. Hıristiyan dininin başaramadığını, İslam dini başardı. İspanya’ya gelen Araplar, evvelâ onlara yıkanmasını öğrettiler. Sonra, onların üzerindeki parça parça olmuş, bitlenmiş hayvan postlarını çıkararak, temiz, güzel elbiseler giydirdiler. Evler, konaklar, saraylar yaptılar. Onları okuttular. Üniversiteler kurdular. Hıristiyan tarihçiler, İslam’a karşı olan kinlerinden ötürü, bu hakikati gizlemeye çalışmakta, Avrupa’nın medeniyette Müslümanlara ne kadar borçlu olduğunu bir türlü itiraf edememektedirler..."
Thomas Carlyle, "İslam dini bir güneş gibi parladı. Hindistan’dan Granada’ya kadar, büyük bir dünya parçasını, karanlık dünyayı aydınlattı" demektedir.
Lamartine, Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem” için, "İnsanların büyüklüğünü ölçmek için kullanılan bütün mikyaslarla [ölçülerle] ölçülsün. Acaba Ondan daha büyük bir insan var mıdır? Olamaz!) demekten kendini alamamıştır.
30 sene içinde  cahil, küçük bir insan topluluğunu, dünyanın en muazzam, en medenî, en yüksek ahlâklı, en yüksek seciyeli, en kahraman, en bilgili bir milleti hâline getirmek, herhangi bir insanın, bir liderin, bir kumandanın yapacağı iş değildir. Bu, ancak Allahü teâlânın tahakkuk ettirdiği bir hadisedir ve bunu Araplara yaptırmak için, onlara Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem” vâsıtası ile Kur’ân-ı kerîmi göndermiştir. Ancak Kur’ân-ı kerîme ve böylece Allahü teâlânın emirlerine tâbi olarak bu akıl almaz, muazzam iş zuhur etmiştir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.