Hacer vazgeçirmeye çalışmıştı arkadaşını

A -
A +
"Nereye gidersin Nazan? Bir başına ne yaparsın? Aç kurt gibi kötü insanlar dolu etrafta."
 
Halil gözünü yoldan ayırmadan devam etti:
- Yok, yok, doğru söylüyorum, mutfak düzene girdi seninle... Eğer işler iyi giderse Manavgat’ta bir yer var. Yaz ayları iyi iş yapar. Orayı alırsam şayet seni oraya göndereceğim. O da lokanta. Şelalenin yanında. Ben iki tarafa yetişemem. Arkasında bir müştemilat var. Orada kalırsınız. Sorumlusu sen olursun dükkânın. Sadece yazları tabii. Kışın yine buraya dönersiniz oğlunla...
Şerif sevinmişti. Gözlerinin içi parladı:
- Allah razı olsun beyim. Allah daha çok versin.
Halil gülümsedi:
- Benim baba mesleğim bu. Çalıştığın dükkân babama da babasından kalmış. Esnaf lokantasını geçemedik şimdiye kadar. Şöyle şık restoranlarımız olmadı ama dükkânın olduğu yerde gitmez lüks işletmeler. Biz çarşıya hitap ediyoruz. Askerden iyi para kazanıyoruz. Manavgat’taki yer burası gibi değil. Turistlere yönelik. Ayaküstü yenebilen kolay şeyler ağırlıkta olacak. Hani ızgara, salata, pizza gibi falan. Ev yemeği de orada gitmez işte... İşi bileceksin.
Pikap kendinden beklenmeyen bir performansla bir U dönüşü yaparak pazar yerinin girişine yöneldi:
- Bu işte eleman da çok önemlidir Şerif. Dürüst insan bulmakta zorlanıyor insan artık. Dürüst ve çalışkan olacak eleman. Senin gibi.
Şerif yutkundu. Korkuyla bakındı çevresine. Sanki kendisini tanıyan biri çıkıp haykıracakmış gibi geldi: “Senin dürüst dediğin adam kaç kişiyi dolandırdı biliyor musun?” diye... Halil onun yaşadığı panikten habersiz kontağı kapattı:
- Kasaba uğrayacağız önce. Siparişi verelim, sonra sebzemizi alalım.
Birlikte indiler arabadan. Şerif sessizce Halil Beyin arkasından ilerledi.
             ***
Nazan otogara geldiği zaman korkuyla bakındı etrafına. Başının ve sonunun ne olduğunu bilmediği bir yola çıkmıştı. Oğlunu arayacaktı ama nereden başlayacağını, ne yapacağını bilmiyordu. Bunu gerçekleştirebilmek için önce ayakta durması gerektiğinin bilincindeydi. Hacer’le vedalaşırken de konuşmuşlardı. Hacer vazgeçirmeye çalışmıştı arkadaşını:
- Nereye gidersin Nazan? Bir başına ne yaparsın? Aç kurt gibi kötü insanlar dolu etrafta. Gençsin, güzelsin, rahat bırakmazlar seni...
Kararlıydı Nazan:
- Yok Hacer, ben bulacağım oğlumu, ama şimdi, ama sonra... Biliyorum ki Şerif çok uzaklara götürdü yavrumu. Şerif’i tanıyorum, öfkesine hâkim olamaz, inatçı ve kincidir. Ben uğraşmazsam bir daha yavrumu göstermez bana. Bulmam lazım onları...
Hacer hayretle gülümsemişti:
- İyi de Nazan’ım, koca ülke Türkiye... Karşında cin gibi bir adam var. Sen bir başına... Olacak şey değil ki bu! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.