Onu belki bir daha hiç görmeyecekti!..

A -
A +
O çok sevdiği, yüzüne bakmaya bile kıyamadığı Nazan artık karısı değildi.
 
Avukat arabasına doğru uzaklaştı. Şerif derin bir nefes aldı. Bitmişti. O çok sevdiği, yüzüne bakmaya bile kıyamadığı Nazan artık karısı değildi. Onu belki bir daha hiç görmeyecekti. Yavuz hırsız misali neden buralara geldiğini bile unutmuş, kendisini terk eden değil terk edilmiş gibi görmeye başlamıştı. Yüksek sesle mırıldandı kendi kendine:
“Yaşadıklarımı duysaydı zaten o beni terk ederdi. Buna katlanamazdım…”
Böylesine marazlı bir mantıkla dağıttığı yuvanın ardından şimdi üzüntü çekiyordu…
Bir süre sokaklarda yürüdü. Bundan sonrası için hayatını kurmak zorundaydı. Sorumlu olduğu bir yavrusu vardı. Patronunun Manavgat’taki lokanta için yaptığı teklife sıcak bakıyordu. Yazın gelmesine az kalmıştı. Sezon açılmak üzereydi. Bir an önce ne yapılacaksa yapılmalıydı. Lokantadan içeri girince kasada oturan Halil Bey’le göz göze geldi. Patron gülümsedi:
- Tamam mı her şey?
Şerif başını salladı. Adamın yanına yaklaştı:
- Karımdan boşandım şimdi.
Halil Bey yutkundu:
- Akşama erken çıkalım seninle. Bir yere gidip oturalım biraz. Konuşur, açılırsın!
***
Halil deniz kenarındaki çay bahçesinde, güneşin batışına karşı oturmuş, nargilesini tüttürüyordu. Tam karşısında oturan Şerif ise hâlâ düşünceliydi. Emre Can az ileride oynuyordu. Halil omuzlarını kaldırdı:
- Anlatmayacak mısın?
Şerif acı bir tebessümle baktı patronunun yüzüne:
- Ne anlatayım. Eşimden ayrıldım işte...
- İyi de oğlum neden? İhanete mi uğradın?
Şerif irkildi:
- Yok... Yok öyle bir şey! Nereden çıkardın?
- Eh, baksana hâline! Anlaşılan sen istemedin bu ayrılığı...
Şerif yutkundu:
- Ben açtım davayı. Onun haberi bile yok ayrıldığımızdan. Elimde vekâleti vardı. Ben açtım, ben ayrıldım...
Halil nargilenin marpucunu masanın üzerine bıraktı ve öne doğru eğildi:
- Anlat şu işi bana... Bak bırak patronluğu falan, ağabey kardeş gibi gör bizi...
Şerif gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı:
- Ayrıldık işte... Bu saatten sonra suçun kimde olduğu önemli değil. Ayrıldık bitti. Konu kapandı. Şu Manavgat işini konuşalım seninle patron! Hâlâ aynı teklifin geçerli mi?
Halil marpucu yeniden eline aldı ve derin bir nefes çekti nargilesinden. Şişedeki su fokurdadı. Tömbekinin közü harlandı. Dudaklarının arasından yan tarafa üfledi dumanı:
- Anlaşıldı, konuşmayacaksın sen. İyi ya, ben de sormam bundan böyle. Teklifime gelince, tabii ki geçerli... Dükkânın devir işlemleri bitiyor bir iki güne kadar. İçine biraz masraf gerekecek. İşçilerin başında durmak gerek. Ben oraya gideceğim. O zaman zarfında sen buradaki dükkânın başında dur. Kasaya otur. Bir bulaşıkçı bulalım senin yerine. Hem o, hem o olmaz. Ben işleri bitirince de sen tası tarağı toplar Manavgat’a gidersin. Ben gelemem oraya. Burayı bırakamam. Bizim bu dükkândaki müşterimiz yaz kış var olan müşteri. Esnafa dönüğüz biz. Ama orası turistik olacak. Oranın bütün sorumluluğu senin üzerinde olur. Sezon ekimin sonunda bitiyor, nisanın başında açılıyor. Aradaki zamanda dönersin Antalya’ya... Buraya gelirsin. Ben de dinlenirim biraz. Anlaştık mı? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.