​"Yarın saat on birde İtalya’ya uçuyoruz!"

A -
A +
"Asıl yarın için hiçbir valiz hazırlamadım ben... Bu arada bir de onu yapmam lazım..."
 
 
Nikâh günü erkenden gözlerini açtı Nazan. Bugün yepyeni bir hayata adım atıyordu. Yaşadıklarını, olayların kendisini nereden nereye getirdiğini düşündü. Bütün acılarının içine, hasretinin içine bir de sevgi sığdırabilmişti. Önder’i sevdiğini düşündü. Onun yumuşacık hallerini, şefkat dolu yaklaşımını, kendisine sevgiyle bakışını ve ilgisini göz ardı etmesi imkânsızdı. Onu sevdiğine kendini inandırmıştı. İsteyerek yapıyordu bu evliliği. Oğluna kavuşmasında Önder’in çok büyük yardımları olacağından da emindi. Oğlunu yanına aldığı zaman ona verebilecek mükemmel imkânlara sahip olmaktan da mutluydu. Bu yeni hayatında düşünmek istemediği, aklına getirmekten son derece rahatsız olduğu varlığından haberdar bile olmaktan kaçındığı bir tek kişi vardı, o da Şerif! Silip atmıştı hayatından. Sanki bir kepçeyle yüklenilip köküyle birlikte çıkartılmıştı yüreğinden. Enkazına dönüp bakmamıştı bile... Sadece onun sökülüp atıldığı yerde bir sızı vardı o kadar. Kısa zamanda o sızının da geçeceğinden emindi. Önder bir merhem gibi kaplıyordu yüreğini...
Yataktan kalkar kalmaz hâlâ giymeye alışamadığı ipek sabahlığıyla balkon kapısını açıp içeriye temiz hava girmesini sağladı. Konağın büyük bahçesine baktı. Yemyeşildi her taraf. Aşağıda birbirinden güzel açmış güller rengârenkti. Kuşlar coşkuyla cıvıldıyor, güneş Nazan’a merhaba dercesine parlıyordu…
Banyoya gidip bir duş aldı. Saçlarını hafifçe kuruttu. Spor bir kıyafet giyip salona indi. Neveser Hanım ve Önder çoktan kalkmışlardı. Matmazel, Elif’i getirmiş, anneannesinin ve dayısının yanına bırakmıştı. Küçük kızla oyalanıyordu ana oğul. Nazan’ı görünce hemen kalktı Önder:
- Günaydın canım... Bugün büyük gün. Kahvaltımızı edelim, birazdan Cemil gelip seni alacak. Önce terziye gidecekmişsiniz, sonra da kuaföre...
Neveser Hanım mutlu bir heyecanla atıldı:
- Ay, kahvaltıdan sonra kahvemizi içeriz ama. Akşama daha çok var. Öyle sabahın köründe yollara dökme kızı.
Önder saatine baktı:
- Bence hava hoş, yetişemezse karışmam. Saat beşte nikâh memuru gelecek.
Nazan sakin bir şekilde gülümsedi Elif’i kucağına alırken:
- Yetişiriz merak etme sen... Terzide öyle fazla bir işimiz yok. Oyalanırsak bir tek kuaförde oyalanırız, o da o kadar sürmez.
Önder omuzlarını kaldırdı:
- İyi ya, hanımlar bilir bu işleri. Ben karışmam. Akşam için Boğaz’da güzel bir restoranda yer ayırttım. Birkaç yakın arkadaşımız ve biz. Yarın sabah saat on birde de İtalya’ya uçuyoruz...
Nazan, Elif’i sevgiyle öpüp kokladıktan sonra matmazele verdi ve sofraya geldi:
- Asıl yarın için hiçbir valiz hazırlamadım ben... Bu arada bir de onu yapmam lazım...
Kuaförden saat üç buçuğa doğru çıkabilmişti Nazan. Ama her şeyiyle hazırdı artık. Krem rengi bir döpiyes vardı sırtında. Yakasının kenarında son derece zarif bir işlemesi bulunuyordu. Kollarının, ceketinin kenarlarında kahverengi biyeleri vardı. Çok zarif kahverengi zikron bir tek taş kolye takmıştı. Neveser Hanımın hediyesiydi kolye... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.