"Memleketten ayrı kalmanın zorluğunu iyi bilirim!.."

A -
A +
"Hep söylerlerdi de inanmazdım. İnsanın doğduğu yer, kendi vatanı bir başkaymış..."  
  Nazan durakladı ve derin bir nefes aldı: - Sana bir şey söyleyeyim mi? İnsan yine de ülkesini özlüyor. Evet, Roma gezilesi, görülesi bir yer ama benim ülkemin sıcacık havası var ya... Onu özledim... Hep söylerlerdi de inanmazdım. İnsanın doğduğu yer, kendi vatanı bir başkaymış, ancak uzaklaşınca anlaşılıyormuş... Mükemmel bir tatil ama dönmek için de sabırsızlanıyorum... Önder karısının yanına oturdu: - İstediğin zaman döneriz... Omuzlarını kaldırdı Nazan: - Kapris yaptığımı zannetme, duygularımı paylaşıyorum seninle... Genç adam kaşlarını kaldırdı: - Hayır, seni çok iyi anlıyorum. Ben yükseköğrenimimi yurt dışında yaptım. Biliyorum memleketimden ayrı olmanın nasıl zor olduğunu... Nazan’ın gözlerinin daldığını fark edince ayağa kalktı: - Haydi ama ben kurt gibi acıktım. Makarnalar bizi bekliyor. İyice şişmanlayıp dönelim eve...            *** Balayı sonrasında konakta tatlı bir telaş vardı. Yeni evliler geliyorlardı. Neveser Hanım sabah erkenden kalkmış, etrafa emirler yağdırarak oğlu ve gelini için hazırlıkları başlatmıştı. Önder ve Nazan’ın odaları baştan tadilata uğramış, duvar kâğıtları değiştirilmiş, perdeler yenilenmiş ve yeni mobilyalar getirilmişti. Hepsi Nazan’ın zevkiydi. Nikâhtan önce Önder’le birlikte dışarıdan getirtilen kataloglardan seçmişlerdi mobilyalarını. Odaları süit şeklindeydi. İç içe iki oda hâlinde inşa edilmişti. Bir taraf yatak odaları, diğeri ise dinlenme ve oturma odası gibi kullanılıyordu. Nazan özellikle bu tarafın mobilyalarını seçerken zorlanmıştı. Hem süitin tamamına uygun hem de bağımsız olduğunu hissettirecek bir tarz aramıştı. Sonunda gerçekten güzel bir tasarım çıkmıştı ortaya. Açık bir gülkurusu rengin hâkim olduğu odanın mobilyaları dünyanın en ünlü mobilya markalarından, Fransa ve İtalya’dan seçilmişti. En ince ayrıntıya kadar özen gösterilen odada sadelik, zariflik hâkimdi… Konak çalışanları Neveser Hanımın telaşı karşısında elleri ayaklarına dolanmış bir şekilde koşturuyorlardı. Yemekler hazırlanmış, arabalar temizlenmişti. Genç çiftin uçağı saat dörde doğru inecekti Atatürk Havalimanına. Cemil karşılayacaktı onları. Matmazel de bu koşuşturmaya dâhil olmuş, Elif’i uyuttuktan sonra Neveser Hanıma yardımcı olmaya çalışıyordu. Saat yaklaştıkça heyecan artıyordu. Yaşlı kadın sonunda dayanamadı: - Haydi Cemil, sen git artık. Trafik falan vardır, ancak gidersin... - Başüstüne hanımefendi... Neveser Hanım matmazele döndü: - Bilseniz nasıl sevinçliyim matmazel! İçim pır pır ediyor. Oğlumun bir yuva kurmasını nasıl istiyordum. Nazan o kadar tatlı bir kız ki... Geçmişi beni hiç ilgilendirmiyor. Bir talihsizlik yaşamış, herkesin başına neler geliyor neler! Allah bundan sonrasında göstermesin. Yaralar sarılır. Her şey hallolur. Ben oğlumun bu evlilikle mutlu olacağına inanıyorum. Bir annelik önsezisi... Matmazel İrene gülümseyerek baktı yaşlı kadına. Senelerdir Türkiye’de olduğu için çok güzel konuşuyordu Türkçeyi: - Ben de o ışığı görüyorum ikisinin gözlerinde. Nazan, gerçekten kaliteli bir hanım... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.