Ne kadar güzel bir yer burası...

A -
A +
"Hele sabahleyin göreceksiniz burayı... Pırıl pırıldır her yer, bülbül sesleriyle gözünüzü açarsınız."
 
 
Eda elindeki haritayı bir kez daha açıp yaydı kucağına. Beren bir kahkaha atarak arkasına yaslandı:
- Ay öleceğim şimdi. Bu harita gidene kadar lime lime olmazsa ben de Beren değilim.
Eda kaşlarını çattı:
- Sus, konuşma, kaybolmuyoruz işte sayemde...
Elif yan gözle arkadaşına baktı:
- Ayol yol gösteriyor işte, neden kaybolalım...
Eda bilmiş bir tavırla onu da susturdu:
- Sen önüne bak, şoförler konuşmaz. Her yerde yazar: Şoförle konuşmak yasaktır! diye...
Kahkahalar birbiri ardına patladı. Bu arada yoldaki tabela Manavgat’a on kilometre kaldığını işaret ediyordu. Nazlı atıldı:
- Lütfen şu Manavgat’a girelim. Bir şeyler yiyelim. Şelalenin yanında çok güzel lokantalar var... Bir zamanlar ağabeyim gittiğinde anlatmıştı.
            ***
Küçük kırmızı araba toprak yolda ilerleyerek geniş bir demir kapının önünde durdu. Etraf yemyeşildi. Rengârenk çiçeklerle bezenmiş bahçenin az ilerisinden Manavgat Şelalesinin, insanın içine işleyen sesi geliyordu. Salkım söğütler suyun kıyısında bir gelin gibi süzülüyorlardı. Beren haykırdı:
- Aman Allah’ım! Burasının güzelliği ne böyle? Gözlerime inanmıyorum.
Eda haykırdı:
- Ördeklere bakın! Şunların güzelliğine bakın...
Nazlı bilmiş bir tavırla konuştu:
- Demedim mi size? Ağabeyim ballandıra ballandıra anlatıyordu buraları...
Hepsi arabadan inmişlerdi. Yanlarına koşan on yedi on sekiz yaşlarındaki genç garson gülümseyerek selamladı gelenleri:
- Hoş geldiniz efendim...  Sizi suyun kenarındaki masalardan birine alalım. Buyurun...
Dört genç kız yorgun ama mutlu bir şekilde garsonun peşinden yürüdüler. Şerif kasada duruyordu. Kızları görünce hemen fırladı yerinden.
- Hoş geldiniz küçük hanımlar... Oğlum koş hemen servis aç bayanlara...
Elif gülümsedi:
- Hoş bulduk, ne kadar güzel bir yer burası. İnsanın içi coşku doluyor...
- Güzeldir küçük hanım, hele sabahleyin göreceksiniz, pırıl pırıldır her yer, bülbül sesleriyle gözünüzü açarsınız.
Beren atıldı:
- Keşke burada bir de otel falan olsaydı...
Şerif kaşlarını kaldırdı:
- Bizim pansiyonumuz var küçük hanım, şu restoranın arkasında gördüğünüz ağaçlıklı yerdeki iki katlı bina pansiyonumuz.
Kızlar birbirlerine baktılar. Eda haykırdı:
- İşte duyduğum en güzel haber... Biz böyle bir yer arıyorduk. Konak yerimiz burası olur arkadaşlar, buradan çevreyi günübirlik olarak gezebiliriz.
Elif keyiflenmişti:
- Hem de tam ortada burası. Side’ye, Perge’ye, Alanya’ya yakın. Antalya’ya yakın, Aspendos’a yakın. Harika, harika... O zaman biz hemen odalarımızı ayırtalım.
Şerif gelişmelerden memnundu:
- Başımızla birlikte küçük hanımlar. Pansiyonumuza kahvaltı dâhil. Arzu ederseniz akşam yemeği de dâhil oluyor. O daha uygun oluyor. Ama derseniz ki biz akşam yemeklerimizi başka yerlerde yeriz, o zaman diyecek bir şey yok tabii! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.