"Ben İstanbul’a geliyorum yarın sabah oradayım..."

A -
A +
Emre Can'ın kafası karmakarışıktı. Yıllardır içinde biriken hesabı sormaya gidiyordu!..
  Emre Can, şoktan bir türlü çıkamıyordu. Silkelendi: - Yok canım, olmaz öyle şey! Bu kadar da olmaz... Bir bardak su içti. Yeniden telefona sarıldı ve aradı genç kızı. Elif ağlamaklı bir sesle açtı telefonu: - Emre, Emre ne olur... - Bana şu işi başından anlat Elif... Genç kız olanı biteni anlattı. Ardından ekledi: - Bütün bunlar olunca dikkat ettim Emre Can. Sen tıpkı annene benziyorsun. Hele gözlerin... Genç adam dudaklarını ısırdı. İçinde inanılmaz bir istek vardı bu kadını görmek için. Ani bir kararla haykırdı: - Ben İstanbul’a geliyorum. Yarın sabah oradayım. Başka bir şey söylemeden kapattı telefonu. Koşar adımlarla indi aşağıya. Şerif hesapları kontrol ediyordu. Merakla baktı oğluna. Ondaki telaşı fark etmişti: - Hayırdır evlat? - İstanbul’a gidiyorum baba! Şerif dudaklarını büzdü: - Elif’in ardından değil mi? Başını salladı Emre. Görüp anlamadan bu adamcağıza bir şey söylemek niyetinde değildi: - Birkaç gün baba... Fazla kalmayacağım. Omuzlarını kaldırdı Şerif: - İyi ya, kocaman adamsın, ben ne derim ki... Akıllı ol derim sadece. Bizimle ne kadar uyum sağlar o hanım kız bilemem, iyi düşün... Emre Can cevap vermedi. Kafası karmakarışıktı. Yıllardır içinde biriken hesabı sormaya gidiyordu. Elif’ten vazgeçme pahasına yarım kalmış bir şeyi tamamlamaya gidiyordu...          ***
Neveser hanım Nazan’ın başucuna oturmuş onu teselliye çalışıyor, Önder Bey avukatına telefon etmeye uğraşıyor, Nazan ise kesik hıçkırıklarla ağlıyordu. Elif telefonu kapattıktan sonra odanın ortasına kadar gelip durdu, önce hepsine teker teker baktı ve ardından her şeyi göze alarak başını kaldırıp yüksek sesle bağırdı: - Sakin olun, beni dinleyin. Neler oluyor bilmiyorum ama Emre Can buraya geliyor. Olanları duyunca hemen buraya gelmeye karar verdi. Yarın sabah İstanbul’da olacak. Eminim o zaman biri bana da ona da ne olup bittiğini anlatır. Odanın ortasına bomba düşmüş gibi oldu. Önder Bey elindeki telefonu kapattı ve karısına baktı. Nazan yüzünü buruşturmuş, gözleri kapalı boğuk bir sesle inledi. Neveser Hanım ise şaşkın biraz da Elif’e kızgın bir tavırla dişlerinin arasından söylendi: - Bilip bilmeden ortalığı karıştırdın. Kabahat seni o geziye gönderende zaten... O gece ev halkı hiç uyumadı. Herkes kendi odasındaydı ama hepsi uyanık, neler olup biteceğini merak ediyor, bu işin nasıl çözüleceğini tahmin etmeye çalışıyordu. Nazan sessiz sessiz ağlıyordu: - Onu buldum Önder, benden nefret ediyormuş... Kim bilir o hain adam beni nasıl anlattı oğluma... Mimar olmuş Önder... Kocaman adam olmuş. Çok yakışıklıymış baksana... Bana benziyormuş... Ya beni istemezse Önder, beni kabul etmezse, bana inanmazsa? O zaman ne yaparım ben? Önder Tunalı sakindi: - Düşünme bunları, olur mu hiç öyle şey? Her şey güzel olacak göreceksin... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.