Tayfun, Esra'nın planından memnun olmuş gibiydi...

A -
A +
 
"Hafta sonunda birlikte olabiliriz. Ders çalışmaya gidiyorum arkadaşıma diyerek çıkabilirim evden!"
 
 
Esra, Tayfun'un söylediklerine karşı şımarık bir tavırla kahkaha attı:
- Aşk olsun Tayfun... Ben de bakınıyorum seni görebilecek miyim diye...
Genç adam iyice yaklaştı genç kıza:
- Demek ki beni özledin...
Utanarak başını eğdi Esra. Mahcup bir tebessümle yere bakıyordu. Tayfun kendinden emin bir tavır takındı:
- Haydi gel, gidip bir yere oturalım.
Esra tedirgin bir şekilde itiraz etti istemeyerek:
- Mümkün değil Tayfun, bugün erkenden evde olmak zorundayım. Erkek kardeşimin, daha doğrusu ağabeyimin arkadaşı gelecek yemeğe. Kız arkadaşı. Ailemle tanışacak. O nedenle bir an önce evde olmalıyım. Kusura bakma...
Tayfun yeşil gözlerini kıstı:
- Şimdi kıskandım işte seni. Ben de orada olmak isterdim doğrusu.
Esra cevap vermedi. İçinden “keşke gelebilseydin” diye geçiriyordu. Yan yana yürüdüler birkaç adım. Duraktan beş altı metre uzakta durdular. Tayfun kaşlarını çatmıştı:
- Daha uzun zaman geçirmek istiyorum seninle...
Esra onun sıkıntısından rahatsız olmuştu. Ters bir durum oluşmasından ürkerek atıldı:
- Hafta sonunda birlikte olabiliriz. Ders çalışmaya gidiyorum arkadaşıma diyerek çıkabilirim evden. Bir şey demezler. Bilmem senin için uygun olur mu?
Tayfun memnun olmuş gibiydi. Yüz kasları gevşeyivermişti bir anda:
- O güne kadar ben durağa yine gelirim ama...
Esra kıkırdadı:
- Tabii ki gel... Buraya gelmenin bir mahzuru yok ki...
- O zaman cumartesi günü saat on birde buluşuruz... Bütün bir gün bizim olur. Gezeriz...
Başını salladı genç kız heyecanla:
- Tamam, cumartesi günü...
Tam bu sırada otobüs gelmişti. Esra gülümsedi:
- O zaman şimdilik iyi akşamlar. Yarın görüşmek üzere...
            ***
Necile Hanım salatayı da sofraya getirdikten sonra bir adım geri çekilerek baktı. Her şey hazırdı. Sabahtan beri ayaktaydı. Dizleri ağrımaya başlamış, kolları güçsüzleşmişti. Her şeyi dört dörtlük hazırladığından emin olduktan sonra odasına geçip evvelki sene bayram için aldığı kahverengi üzerine soluk yeşil çiçekli elbisesini giydi. Saçlarını tarayıp eşarbını bağladı. Cahit Bey neredeyse gelirdi. Oturma odasına geçip beklemeye başladı…
Çocukların gelmesinden birkaç dakika önce yemeklerin ve çorbanın altını yakacaktı. Revaniyi de fırından çıkarmış, servis tabağına almıştı. İçinde garip bir huzursuzluk vardı. Sabahtan beri, daha doğrusu Hakan meseleden bahsettiğinden beri bu sıkıntı yerleşmişti yüreğine. Sebebini bilmiyor, arada bir kendi kendine mırıldanıyordu:
“Allah hayırlara çıkartsın, kuruntu ediyorum sebepsiz yere...”
Kapının açıldığını duyar duymaz yerinden fırladı. Cahit Beydi gelen. Dudaklarında sevgi dolu bir tebessümle baktı karısına:
- Mis gibi kokuyor ev Necile...
- Temizledim her yeri Cahit Bey. Çok yoruldum ama bitirdim işleri. Sofrayı da kurdum. Hakkımızda hayırlısı artık... Neredeyse gelir çocuklar. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.