O, gözden kaybolduktan sonra derin bir nefes aldı

A -
A +
Genç adam el sallayarak uğurladı kız arkadaşını. Eve girmeye korktuğunu hissediyordu...
 
 
 
Dilek, kimsenin elini sıkmadan kahkahalar atarak odadan çıktı. Hakan onu arabasına kadar geçirdi.
- Nasıl buldun ailemi?
- Eh, fena değil, iyi insanlar. Annen hep böyle dut yemiş bülbül gibi oturur mu? Kadın hiç konuşmadı yahu!
Hakan yutkundu:
- Pek sevmez konuşmayı. Sessizdir.
Dilek memnun bir kahkaha attı:
- Aman, aman, çok çeneli kaynana her zaman huzur bozar. Böylesi daha iyi.
Genç adam el sallayarak uğurladı kız arkadaşını. O gözden kaybolduktan sonra derin bir nefes aldı. Eve girmeye korktuğunu hissediyordu. Gözlerini kapattı:
"Aman Hakan... diye söylendi kendi kendine. Şimdi savunmanı iyi yapmalısın…"
              ***
Hakan oturma odasına girdiği zaman içeride büyük bir sessizlik vardı. Genç adam hiçbir şey söylemeden yürüyüp koltuklardan birine oturdu. Kimse konuşmuyor, kimse kimsenin yüzüne bakmıyordu. Uzun süren bu sessizliği bozan Cahit Bey oldu:
- Evlenmek konusunda gerçekten kesin kararınızı verdiniz mi oğlum?
Hakan derin bir nefes aldı:
- Evet baba! diye mırıldandı.
- İyi düşündün mü peki? Kimseyi kötülemek amacında değilim, ama Dilek kızımızın aile yapısı bizimkiyle çok ters. Bu mutlaka senin hayatında bir problem oluşturacaktır. Zaman içinde bunun sıkıntısını yaşayacaksın.
Hakan başını kaldırdı:
- Ben uyum sağlarım baba. Bir sıkıntım olacağını sanmıyorum.
- Uyum sağlamak adına sana bugüne karar verdiğimiz değerlerden vazgeçmek ne derece doğru? Biz bugüne kadar seni eğitmek, seni kendi gelenek ve göreneklerimize, âdetlerimize göre yetiştirmek için çabaladık, bu ana kadar bu kıymetlerin sana zararı değil faydası oldu. Ama bunlardan bir çırpıda vazgeçmen demek bizim çabalarımızı da bir kenara atman demek olacak. Bunu kaldırabilecek misin?
Hakan gözlerini açtı:
- Ne yani? Karşı mı çıkacaksınız benim evlenme isteğime? Açık konuş baba, süslü laflar etme bana. Ya evettir bunun cevabı ya da hayırdır.
Cahit Bey sakin bir tavırla tebessüm etti:
- Hayır dersek ne yapacaksın?
Hakan gözlerini kıstı. Önce annesine sonra babasına baktı:
- Sizi dinlemeyeceğim.
Necile Hanım hafifçe inledi. Bembeyaz olmuştu yüzü. Esra gözlerini tavana çevirdi. Cahit Bey birkaç saniye düşündü. Sonra başını salladı:
- Peki yavrum. Nasıl istersen öyle olsun. İnsan dünyaya getirdiği kendi kanından, canından olan yavrularının göz göre göre mutsuzluğa gitmesine razı olamaz ama sen benim karşıma öyle bir şey getiriyorsun ki elimi kolumu bağlıyorsun. Ya ben ya da mutsuzluğum, seçin diyorsun. Her iki hâlde de istemediğimiz şeyler olacak demek ki. Hiç olmazsa seni kaybetmeyelim. Yine de elimizden geldiğince arkanda olalım bari. Hayırlısı olsun yavrum. Allah mesut etsin seni, ne diyeyim... DEVAMI YARIN
"Çocuklar güzel bir sofra donatın bize. Misafirim benim için kıymetlidir..."
 
Adam irkilerek bakmıştı karısına:
- Deme öyle Necile... Deme öyle...
- Biz anlaşamayız o aileyle, kızı gördün, kötü bir şey söylemek istemiyorum ama çok farklı yetişmiş.
- Sakin olmamız lazım Necile. Zaman ne gösterecek bilinmez. Hayırlısıyla şu işin içinden de çıkmamızı nasip etsin Allah. Dua edeceğiz, başka çaremiz yok.
- Biz aşık atamayız onlarla be Cahit Bey!..
Yaşlı adam düşünceli bir şekilde mırıldanmıştı:
- Gücümüzün yettiğince Necile’m... Bunlar da insan gözleri var görüşleri var... Olmayanı isteyecek değiller ya bizden. Yeter ki oğlumuz mutlu olsun... Biz olmasak da olur.
Karı koca birbirlerini teselli etmeye çalışmışlardı ama ikisi de korkuların içinde boğuluyorlardı…
            ***
Tayfun hızlı adımlarla yaklaşan Esra’yı görünce dudaklarından eksik etmediği alaycı tebessümüyle ona doğru yürümeye başladı. İki genç birbirlerine gülümsediler:
- Gelmeyeceksin sandım.
Esra mahcup bir tavırla gözlerine baktı Tayfun’un:
- Neden gelmeyeyim ki? Söz verdim...
Genç adam dargın bir bakışla süzdü Esra’yı:
- Söz verdin diye mi geldin?
Genç kız durakladı. Kekeledi ardından:
- Ben… hayır tabii ki… ist... istediğim için geldim...
Tayfun onun elini tuttu. Ürperdi Esra. Hayatında ilk kez bu tür duygular hissediyordu. Lise çağlarında birkaç tane hoşlandığı genç olmuştu ama hiçbiriyle bir kere olsun konuşmuşluğu bile yoktu. Uzaktan yaşamıştı duygularını. Gecelerini uykusuz geçirmiş, fark edilebilmek için aynanın karşısında saatler harcamıştı. Şimdi nasıl olduğunu anlamadığı bir arkadaşlığın ortasında buluvermişti kendisini…
Birlikte yol boyunca yürüdüler. Tayfun başını eğip sordu:
- Nereye gidelim istiyorsun? Bugün bütün gün bizim... Sen ne istersen onu yapalım...
Dudak büktü genç kız. Omuzlarını kaldırdı:
- Bilmem ki... Sen nereye istersen oraya gideriz.
- Önce güzel bir yemek yiyelim. Bildiğim bir lokanta var. Hem sakindir, hem de temiz ve lezzetli yemekleri vardır. Oraya gidelim.
Esra gülümsedi:
- Tamam o zaman...
Hızlandılar. Gerçekten de sahilde küçük bir yerdi gittikleri yer. Kapıdaki garsonlar Tayfun’u tanıyorlardı. Arkadaşça selamladılar:
- Hoş geldin Tayfun Ağabey...
- Çocuklar güzel bir sofra donatın bize. Misafirim benim için kıymetlidir.
Esra mahcup bir şekilde önüne baktı. Deniz gören bir masaya oturdular karşılıklı:
- İçki içilir buradaki ızgara etle. Beğeneceksin.
Esra yutkundu:
- Ben hiç alkollü içki içmedim şimdiye kadar. Benim babam da ağabeyim de içmezler...
Tayfun güldü:
- Bir küçük bardak canım. Beğenmezsen bırakırsın.
Genç kız içindeki tedirginliklerden kurtulmak istiyordu. İçinde bulunduğu durumun tadını çıkarmak, mutluluğunu doyasıya yaşamayı arzuluyordu. İtiraz etmedi. İtiraz edecek olursa karşısındaki gencin kendisini küçümseyeceğinden, hakkında negatif düşüncelere kapılacağından korkmuştu... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.