İçini kemiren korkular beynini zorluyordu!..

A -
A +
Başına kötü bir şey geldiğini tahmin edebiliyor ama bunun irdelemesini yapamıyordu.
 
 
Esra gözlerini açınca şaşkınlıkla bakındı etrafına. Hiç tanımadığı bir yerde geniş bir yatakta yatıyordu. Giysileri etrafa saçılmıştı. Korkuyla pikeyi üzerine çekti. Başı ağrıyor midesi bulanıyordu. Nerede olduğunu anlamaya çalıştı ama hiçbir fikri yoktu. Birden günün başlangıcı geldi aklına... Tayfun’la buluşmuş, bir lokantada yemek yemişlerdi. Orada hiç alışık olmadığı hâlde içki içtiğini hatırladı. Ondan sonrası siyah bir örtü ile örtülmüş gibiydi beyninde. Hiçbir şey hatırlamıyordu...
Yavaşça kalktı yataktan. Giyindi. Darmadağınık olan saçlarını topladı. Basit döşenmiş bir odaydı. Bir komodin, bir aynalı tuvalet bir de büyük yatak vardı. Yerde yer yer tüyleri dökülmüş bir halı bulunuyordu. Aynaya baktı. Gözlerinin altı simsiyah olmuştu, yüzü sapsarıydı. Usulca oda kapısını açtı. Kimse yoktu içeride. Bir kanepe, bir koltuk bir de masa ve televizyondan ibaret oda dağınıktı. Masanın üzerindeki vazoya bir kâğıt yaslanmıştı. Elleri titreyerek aldı kâğıdı. Kendisine yazılmıştı:
“Canım, ani bir işim çıktı, o yüzden gitmek zorundayım. Seni arayacağım. Tayfun…”
Ağzının acısından yüzünü buruşturdu. İçini kemiren korkular, tedirginlikler beynini zorluyordu. Başına kötü bir şey geldiğini tahmin edebiliyor ama bunun irdelemesini yapamıyordu. Kapıyı çekerek sokağa çıktı. Yoldan geçen bir taksiyi çevirerek adresini verdi. Koltuğa yaslanıp gözlerini kapattı. Saate bakmak aklına geldi. Kaç olduğunu görünce irkildi. Bir el boğazını sıkıyor, bir yumruk kalbinin üzerine bastırıyor gibiydi. Neredeyse dokuz buçuğa geliyordu saat.
“Annemlere ne diyeceğim ben şimdi?” diye geçirdi içinden. Bütün vücudu titriyordu. Beynini zorluyor, yemekten sonra olanları hatırlamaya çalışıyordu. Gözlerini kapattı. İki damla yaş süzüldü yanaklarına. Az çok başına gelenleri tahmin edebiliyordu. Eve gitmeye korkuyor, yüreğinde fırtınalar kopuyordu…
Taksi oturduğu evin önüne gelince parasını vererek indi. Başını kaldırıp evine baktı. Artık gözyaşları damlalar hâlinde değil yağmur gibi akıyordu. Ayakları evine gitmek istemiyor, uzaklara kaçmak istiyordu. Üşüdüğünü hissetti. Ağır adımlarla eve doğru yürüdü. Çantasını açıp anahtarını çıkarttı. Apartman kapısını açıp merdivenlere yöneldi. Ev kapısına gelince durup derin bir nefes aldı. Usulca soktu anahtarı deliğe. Korkarak çevirdi. İçeride ses yoktu. Oturma odasından cılız bir ışık süzülüyordu. Hiç uğramadı oturma odasına. Doğruca kendi odasına girdi. Bir an önce yatağına girip gözlerini kapatmak, derin bir uykuya dalıp hiç uyanmamak istiyordu. Ya da bütün yaşadıklarının korku dolu bir kâbus olduğunu düşünüp yine eskisi gibi uyanmak istiyordu. Üzerindekileri çıkarttı, geceliğini giydi. Bu sırada oda kapısı açıldı. Necile Hanım’ın başı uzandı içeriye:
- Kızım, Esra? Ne zaman geldin sen?
- Biraz önce anne... Çok yorgunum. Hemen yatacağım.
- İyi de kızım bir haber versene geldiğini. Seni bekliyoruz babanla birlikte saatlerdir... DEVAMI YARIN
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.