"Bu kızın başına bir şey gelmesin?"

A -
A +
Cahit Bey yutkundu. Aynı kaygıları onun da taşıdığı belliydi. Ayağa kalktı.
  Karı koca yorgun bir şekilde evlerine döndüler. Evi tutmuşlar, yol boyunca da bundan sonraki hayatlarının planlarını yapmışlardı. Eve girmeden bir ekmek aldılar. Cahit Beyin yorgunluğu yüzünden belli oluyordu. Zavallı adam zaten gece bekçiliği yapmaya başladığından beri uykusuz ve hâlsizdi. Yaşlı bünyesi hem fiziki olarak hem de ruhi olarak taşıdığı yüklere dayanabilmek için son gayretlerini gösteriyordu. Necile Hanım eşinin hâline çok üzülüyor ama elinden de bir şey gelmiyordu. Mümkün olduğu kadar ona destek olmaya çabalıyor, küçücük şeylerde bile onun yükünü hafifletebilmek için didiniyordu. Eve girdikleri zaman hava kararmıştı. Cahit Bey paltosunu çıkartırken kulak kabarttı: - Esra uyumuş herhâlde Necile. Hiç ses yok evde, ışık da yanmıyor. - Uyumuştur Cahit Bey… O da zayıf bünyeli. Yaşlı adam oturma odasına girip kendini kanepeye attı: - Ohhh, insanın evi gibi yok Vallahi. Necile Hanım mutfağa baktı. Hiçbir şey yapmamıştı Esra. Dudaklarını ısırarak kızının odasına doğru yürüdü. Bir yandan da “neden şimdiki çocuklar böyle anlayışsız, insan salatayı yapar, sofrayı hazırlar bari. Tembih de ettim!” diye söyleniyordu. Kızının oda kapısını açıp ışığı yakınca odanın boş olduğunu gördü hayretle. Etrafına bakındı. Sonra şaşkın bir şekilde çıktı dışarıya. Diğer odaya baktı. Orası da boştu. Oturma odasına döndü: - Esra yok Cahit Bey! Evde değil… Yaşlı adam gözlerini kıstı: - Bakkala falan gitmiştir Necile… Bir yere çıkacak mıydı? Başını iki yana salladı kadın: - Yooo… Öyle bir şey demedi. Ben evdeyim dedi. - Gelir şimdi az bekleyelim. Nereye gidecek ki?.. Sen bir iki lokma bir şey getir hadi.. Kadıncağız mutfağa döndü. İçine bir sıkıntı yerleşmişti. Tedirgin bir hâlde bir şeyler hazırladı. Sofrayı kurdu hiç konuşmadan. Her odaya girişinde gözü gayriihtiyari duvardaki saate kayıyordu. Neredeyse dokuz olmak üzereydi. Sofraya oturdular. Bir iki lokma aldı her ikisi de. Sonunda dayanamadı Necile Hanım: - İçim bir kötü Cahit Bey. Bir yumruk bastırıyor sanki yüreğime. Bu kızın başına bir şey gelmesin? Cahit Bey yutkundu. Aynı kaygıları onun da taşıdığı belliydi. Ayağa kalktı. - Ben çıkıp bir bakayım etrafa bari. Paltosunu giydi. Yorgunluktan bacakları titriyordu artık. Sokağa çıkınca ne yöne gideceğine karar veremedi bir müddet. Elli altmış metre ilerideki mahalle bakkalına doğru yürüdü: - Selamünaleyküm Bekir, Esra’yı gördün mü bugün? Bekir uzun boylu otuz beş yaşlarında bir adamdı. Cahit Beyi çok sever, sayardı. Hemen ayağa fırladı: - Yok baba, hiç görmedim. Hayırdır? Cahit Bey tam cevap vermek üzereyken bakkalın küçük kızı atıldı: - Ben gördüm. Elinde valiz vardı. Beyaz bir arabaya bindi duraktan. Yanında uzun boylu bir ağabey vardı. Bekir ve Cahit Bey birbirlerine baktılar şaşkın bir şekilde. İkisi de meseleyi anlamış gibiydiler... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.