Sıklet farkı!..

A -
A +
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya attığı iftiralar nedeniyle eleştirdiğim Can Ataklı, karşı cevap yazmış.
Yazarken, “Sayesinde meşhur olmayayım” diye ismimi zikretmemiş. Çünkü aramızda ciddi bir sıklet farkı varmış.
Özetle diyor ki…
"Başta Erdoğan olmak üzere iktidarın pek çok ismine eleştiri yazıları yazıyorum. Şu ana kadar hakkımda açılmış tek dava yok. Hatırlamadığım tekzip olabilir o da ikiyi geçmez. Bunca eleştirime rağmen bu fedailer neden hep Süleyman Soylu ile ilgili yazı yazdığımda harekete geçiyor ve bu bakanı akıl almaz biçimde savunuyor? Bazen kendi kendime 'acaba ciddi ödemeler mi yapılıyor da, bu fedailer bu kadar şahinleşiyor' demekten kendimi alamıyorum..."
              ***
Sondan başlayarak sırasıyla cevap vereyim:
Tam da sana layık bulduğum kimliğe uygun hareket etmişsin Can Ataklı…
“Acaba ciddi ödemeler mi yapılıyor” diye yazarak pis bir yalancı, aşağılık bir iftiracı ve iğrenç ötesi bir dedikoducu olduğunu bizzat kendin belgelemişsin!
Azıcık şerefin, birazcık haysiyetin, azıcık namusun varsa, dedikodu yapmak yerine, “Al sana yapılan ödeme” diyerek ortaya bir belge koyarsın.
Yapamazsın çünkü ortaya attığın iddia senin kadar boş!
İkinci meseleye gelince…
“Başta Erdoğan olmak üzere iktidarın pek çok ismine eleştiri yazıları yazıyorum. Şu ana kadar hakkımda açılmış tek dava yok. Hatırlamadığım tekzip olabilir o da ikiyi geçmez. Bunca eleştirime rağmen bu fedailer neden hep Süleyman Soylu ile ilgili yazı yazdığımda harekete geçiyor ve bu bakanı akıl almaz biçimde savunuyor?” diyorsun ya hani…
Mesele zaten burada…
Sen eleştiri yazısı yazmadın. Süleyman Soylu’nun Ali Tarakçı’yı ayağından vurdurduğunu ima ettin.
Soylu’nun oğlu Engin Levent Soylu’nun polisler tarafından suçüstü yakalandığını ve uzun süre gözaltında tutulduğunu, İstanbul Emniyet Müdürü’nün o sırada Bakan’ın telefonuna çıkmadığını söyledin.
İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, “Çok net bir şekilde açıklıyorum; İçişleri Bakanımız Sayın Soylu'ya rağmen oğlunun aracının aranması söz konusu değil. Böyle bir hadise asla vuku bulmadı. Alçakça bir iftira ile karşı karşıyayız” diyor.
Sana “alçak” ve “iftiracı” diyor, duydun mu?
Hadi; adam rolü oynamak yerine bir kez olsun adam gibi davran da bu açıklamayı köşende yayınla!
Süleyman Soylu’nun sana neden cevap vermediğini soruyorsun. Ben de aynı soruyu kendisine sordum. “Sıklet farkı” demesini bekliyordum ama o kısaca, “Kervan yürüyor” demekle yetindi. Artık seni hangi sıfata koyduğunu sen düşün!
Aramızdaki sıklet farkına gelince…
Sanırım çok meşhur biri olduğunu ve çok tanındığını ima ediyorsun.
Nasıl tanındığına değil, nasıl anıldığına bak sen! Sosyal medyadaki paylaşımlarının altına iliştirilen yorumlara bakarsan ne demek istediğimi anlarsın!
Eğer kastın çok okunmaksa, o zaman durum daha da vahim!
Taverna şarkıcıları da müşterinin peçeteye yazdığı her istek şarkısını okur. Lakin bu durum müşteriyi iyi bir yazar yapmıyor.
Özetle…
Sanat dünyasında Ajdar neyse, medya dünyasında da sen osun Can’ımın içi…

ORDU MENSUPLARINI KIZDIRMIŞIM

“Polise hak ettiği haklar verilsin” başlıklı yazımda polisle asker arasında oluşan “özlük hakları” ve “maaş farkı”na değinmiştim.
Meğer bunu yaparak ordu mensubu kardeşlerimi farkında olmadan üzmüşüm. Pek çok TSK mensubu, “Bizi hedef tahtasına koyuyorsunuz ama bahsettiğiniz rakamları kazanmıyoruz” şeklinde sitem mesajları göndermiş. Bazıları ise aldığı maaşı ve emekli ikramiyesini kalem kalem yazmış. 
Uzatmadan şunu söyleyeyim.
Amacım; askerin 3600 ek göstergesi ile, polisin 3000 ek göstergesi arasındaki farkı anlatmak, “Asker ve polis aynı işi yapıyorsa, aynı parayı alsın” demekti.
Yoksa, askerin aldığı parayı hak etmediğini ima etmek ne benim, ne 7 ceddimin haddine… Ancak her şeye rağmen; kırdığım üzdüğüm kim varsa, tüm saygım ve tüm samimiyetimle özür dilerim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.