Yeniden başlayabilmek...

A -
A +
"Bundan sonra seçim sonuçları değişse bile benim için bir kıymetiharbiyesi yoktur" dedim diye, beni okuyan veya bana inanan arkadaşlar isyan ediyor.
Ben galiba kendimi, derdimi anlatamıyorum. Oysa söylediğim şey o kadar net ki...
"Benim inandığım dava bu duruma düşmemeli, düşürülmemeliydi" diyorum. "Binali Bey'i beş bin, on bin, on beş bin oyun hesabını yapacak konuma düşürmemeliydik. Çalınan oylara rağmen Binali Bey ezip geçmeli ve tarihî bir fark atmalıydı. Bu aşamadan sonra 5 bin, on bin oy farkıyla kazanılması beni kesmez, mutlu etmez" diyorum.
Ve bence hiç kimse böyle bir sonuçtan dolayı mutlu olmamalı...
Ancak; Ekrem İmamoğlu'nun kazandığı açıklansa dahi, kimse bu durumdan dolayı mutsuz ve umutsuz olmamalı.
Çünkü eğer inanabilirsek, böylesi bir kayıp, gelecek olan zaferin habercisi olacak.
Bizler, sırtını yalnızca Allah'a yaslayan ve kaderin üzerinde bir kader olduğuna inanan bir davanın mensupları değil miyiz? Bizler, göklerden gelen bir karar olduğuna iman etmiş insanlar değil miyiz? Bizler, tam da o şiirde söylendiği gibi, yenilgi yenilgi büyüyen zaferlere imza atmış bir topluluk değil miyiz?
Şunu bin kere söyledim, bir kere daha söyleyeceğim. Hak davasında yenilgi yoktur, imtihan vardır. Eğer bizler, bu partinin hak davasını savunduğuna tüm kalbimizle inanıyorsak, bu imtihanı başarıyla atlatacak ve başarıyla taçlandıracağız.
İsyan etmenin, pes etmenin, mutsuz ve umutsuz olmanın zamanı değil. Başarılı olabilmek için aşağılık insanların kötü emellerine alet olanların kazandığı sahte zaferlere üzülmenin sırası değil. 
Allah bize böyle zaferler nasip etmesin!
Çünkü aramızda dağlar kadar fark var.
Onların küçük ve kirli zaferleri, Amerika, Almanya, Fransa, Yunanistan gibi dünya barbarlarını sevindirir.
Bizim destansı zaferlerimiz Pakistan'dan Malezya'ya, Sudan'dan Kazakistan'a, Azerbaycan'dan Umman'a, Lübnan'dan Bosna'ya, Katar'dan Filistin'e, Mısır'dan Afrika'ya, Türkmenistan'dan Suudi Arabistan'a kadar bir ümmeti ayağa kaldırır. 
Aramızda fark var.
Onlar; Selahattin Demirtaş'la, Figen Yüksekdağ'la, Can Dündar'la, Mine Kırıkkanat'la, Müjdat Gezen'le yürür. 
Bizler; Ömer Halisdemir ve Fethi Sekin gibi vatan evlatlarıyla, vatanını canından aziz bilen şehitlerle, vatanı için canından bir parça kaybeden gazilerle yürüyoruz.
Varsın onlar, milletine darbe yapan, ülkesini bombalayan hain FETÖ'cülere "Mehmetçik" desin. Bizler; "Hedefimiz Kızılelma" diyen, cenge koşarken, "Bizi beklemeyin" diyen Peygamber Ocağı'nın şerefli mensuplarıyla yürüyoruz. 
Çünkü; biz, terör örgütleriyle iş tutan, "Gelin ülkemize darbe yapın" diyerek Avrupalıların ayak suyunu içen, "Türkiye güvenli değil, sakın gelmeyin" diyerek ülkesini karalayan sefillerle yürümüyoruz.
Biz, Pakistan'da güllerle, Kosova'da türkülerle, Arakan'da nidalarla, Filistin'de dualarla, Sırbistan'da alkışlarla, Amerika'da, İngiltere'de Almanya'da ay yıldızlı bayraklarla karşılanan bir adamın arkasından yürüyoruz.
Biz, vatan hainlerine adalet getirmek için Ankara'dan İstanbul'a yürüyen birinin değil...
Somali'de posterlerle, Sudan'da tekbirlerle, Tunus'ta ilahilerle, Çad'da tebriklerle selamlanan bir liderin ardından yürüyoruz.
Makedonya'da halife, Kosova "Sultan oğlu Sultan" unvanlarıyla anıldığı için...
Azerbaycan’da "Can kardeş", Bosna'da "Candan öte" karşılanan, kanın oluk oluk aktığı İslam coğrafyasında "Ümmetin umudu" olarak görülen bir adam oğlu adamın ardından gidiyoruz. 
Eğer biz, yeniden biz olduğumuzu ve daha da önemlisi kim olduğumuzu hatırlarsak, başarabiliriz.
Cumhurbaşkanımızın anlattığı Kadıhan ile Hülâgü hikâyesini hatırlayın. Kadıhan, şehrini istila eden Hülâgü'nün, "Beni buraya getiren sebep nedir?" sorusuna nasıl cevap vermişti hatırlayın:
“Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetin bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” demişti ve eklemişti:
"Biz, benliğimize dönüp, kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, haramdan ve israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın!”
Biz şu an bu gerçeği bütün dehşetiyle bir kez daha yaşıyoruz. Unutmayalım ki biz, yeniden biz olduğumuzda bunlar burada duramayacak!
Bu uğurda birbirimizi kıracağız, inciteceğiz ama daima doğruyu ve hakkı konuşacağız. Yanlış yapanı söylemlerimizle üzeceğiz ama itmeyecek, kapı dışarı etmeyeceğiz. Darılmak, küsmek, kapıyı çekip gitmek olmayacak. 
Haksızlık nereden gelirse gelsin karşısında dikileceğiz. Hırsız bizdense, hesabını soracağız. Yanlış yapanın yanlışını gözüne sokacak, doğru yola çağıracağız. Birbirimize iftira atmayacak, kara çalmayacak, yerine göz dikmeyeceğiz.
Şunu ya da bunu değil, sadece ama sadece Allah'ı memnun etmeye çalışacağız.
Bizim gibi düşünmeyenlere kem sözlerle saldırmayacak, küfrü ve hakareti bir tarafa bırakacağız. "Makarna da veriyor musunuz?" diyen edepsizlerin karşısında edep timsali Yusuf Özoğul gibi olabilirsek, başaracağız.
Biz, biz olduğumuzda "Katı CHP'li" olmasıyla bilinen Savcı Sayan gibi insanları bu davanın neferi hâline getirebiliyoruz. Biz, biz olduğumuzda Süleyman Soylu gibi aslanları bulup sahaya sürebiliyoruz.
Yapmamız gereken şey çok ama çok kolay!
İşbaşı yapan yeni belediye başkanlarını göz hapsinde tutacağız. Milletvekillerine gerekirse nefes aldırmayacağız. Yeri geldiğinde onlarla beraber çalışıp koşturacağız. Ehliyetin ve liyakatin olmadığı, rantın, rüşvetin ve yolsuzluğun olduğu yerlerde isyan çığlıkları atacağız.
Bırakın parti içindeki yanlış insanlardan yana dert yanmayı. İçimizdeki yanlışları da yanlış insanları da düzeltmek bizim elimizde. Onlar bu davanın neferi olamıyorsa, biz olacağız.
Biz, Hazreti Ömer'i hata yaptığı anda kılıcıyla düzelteceğini söyleyen Eshab-ı kiram gibi, Yavuz Sultan Selim'e, "Yanlışını görürsem halline fetva veririm" diyen Zembilli Ali Cemali gibi davrandığımız an düzlüğe çıkacağız.
Biz, istersek yeniden başarabiliriz!
Bizler, kaderi birbirine mühürlenmiş insanlarız. Bu ülkeye yapılan onlarca ihanetin canlı tanıklarıyız. Yeni ihanetlerin karşısında dimdik durabilmek ve başarabilmek için yapmamız gereken tek şey Erdoğan'a, "24 yıl önce başladığın gibi, yeniden başla Usta" diyebilmek.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.