Metin Feyzioğlu Erdoğan’cı mı oldu?

A -
A +
 
 
Önceki gün Hadi Özışık'ın Youtube kanalında Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nu ağırladık. 
Yayında da söylediğim gibi insanlar birbirini tanımadan önce hep ön yargılı oluyor. Metin Feyzioğlu'nu dinledikten sonra bunu daha net anladım. 
Türkiye'de hepimizin yer yer şikâyetçi olduğu yargı sisteminin daha iyi seviyeye yükselebilmesi için çaba harcayan isimlerden biri. Bu hedefi mevcut hükûmetle yakalayabileceğine inandığı için Cumhurbaşkanı ve kabine ile uyumlu bir çalışma yürütmeye çalışıyor.
Tek suçu bu!
Ama gelin görün ki bazı barolar kendisini tefe koyuyor, yerden yere vuruyor. Feyzioğlu kendisine söz hakkı verilen her platformda, "Yahu istediğimiz düzenlemeleri bu iktidar yapıyor, Cumhurbaşkanı yapıyor. Niye karşısınız?" diye bağırıyor.
Bağırıyor ama sesini duyan kim?
"Sen Cumhurbaşkanı hakkında olumlu konuşamazsın, bu hükûmetle yan yana duramazsın" diyenlerin sesi daha gür çıkıyor.
Yayında Feyzioğlu'na kafamı kurcalayan ve cevabını merak ettiğim üç soru sordum.
Samimiyetle söyleyeyim. 
Aldığım cevaplar çok makul ve çok yerindeydi.
Önce baroların Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın hutbesiyle ilgili verdiği tepkiyi sordum. 
Hani birileri bugüne kadar her icraatta, "Hükûmet laikliğe aykırı hareket ediyor" diyor ya. Feyzioğlu bunun tam tersini söyledi.
Baroların laikliğe aykırı hareket ettiğini söyledi.
Feyzioğlu, "1500 yıl öncesinden gelen ses" sözünden, İslamiyet’i karanlık çağmış gibi anlatmasından rahatsız olduğunu söyledi, "Kutsallar hakkında böyle açıklamalar yapmamalı" dedi.
Feyzioğlu baro seçimlerinin demokratik sistemle yapılmadığını, "çarşaf liste" yöntemiyle yapılan seçimlerde belli bir kesimin sesinin kısıldığını anlatınca kendisine, "Baroların seçimlerde ve temsili adalette demokratik olmadığını söylüyorsunuz. Ama aynı barolar ülkenin demokratik sistemle yönetilmediğini söylüyor ve diktatör benzetmesi yapıyor. Buna ne diyeceksiniz?" diye sordum.
Yüzünde acı bir gülümseme oluştu, "Eleştirme haklarını kullanmışlar" demekle yetindi.
Zaten bu soruya verilecek başka bir cevap da yoktu.
Ve baroların PKK'yı sevindiren, ülkeyi üzen açıklamalarını sordum. "PKK'lı öldürülünce 'analar ağlamasın, savaş istemiyoruz' diyen barolar Mehmetçik şehit edildiğinde neden konuşmuyor. Bu açıklamalar PKK'ya can suyu niteliği de taşımıyor mu?" diye sordum.
Baroların kendilerine tanınan haklar gereği özgürce konuştuğunu, zaman zaman açıklamaların yanlış anlaşılabileceğini veya yorumlanabileceğini belirtip, "Barolarıma bunu yakıştıramam, bu suçlamayı konduramam" demekle yetindi. 
Ama şurası kesin ki Feyzioğlu "çoklu baro"ya karşı. Bunun sakıncalarını da makul örneklerle dile getiriyor. Çoklu baro yerine barolar içindeki sorunların çözülmesi gerektiğini özellikle vurguluyor.
Bu sözüne bir itirazım yok.
Barolar kendine çekidüzen verirse, mesela teröristleri sevindirecek açıklamalar yapmazsa, mesela İslam dinine saldırı niteliği taşıyacak açıklamalara imza atmazsa, zaten çoklu barolara ihtiyaç kalmayacak. 
Peki barolar bunu yapar mı?
Buna hiç ihtimal vermiyorum...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.