Yengeç sepeti...

A -
A +

Bu günlerde ortalıkta bolca dolaşıyor bu benzetme. Ben de katılıyorum bu duruma.
Nedir yengeç sepeti?
Bir avlanma biçimi olup, bir masum hayvanı kandırarak çaresizliğe sürüklemek ve ele geçirmek üzerine kurulu bir avlanma biçimidir…
Balıkçılar, yengeçleri koydukları sepeti kapatmazlar. Denize öyle salarlar. Çünkü yemle kandırılan bir yengeç sepete girer ve çıkmayı her denediğinde bir de bakar ki çıkamıyor.
Neden?
Her sepetten çıkmak için hamle yapmaya kalkıştığında diğeri aşağı çeker ve tek bir yengeç bile çıkamaz...
Birbirlerinin celladı olur yengeçler...
Biri başarsa hepsi başarabilecek ama birinin başarısına saygı yerine hepimiz yok olalım da benim yok olma nedenimi kimse sorgulayamasın isterler...
İşte ülkece aynen budur özetimiz. Hiç kimsenin bir diğerinin nefes alabilmesine başarılı olmasına tahammül edemediği ucubelere döndük.
Örneğin; bu seviyelere her sezon gelebiliyormuşuz gibi bu sezon ulaştığı noktada, üstelik Münih’te, hatta 75 dakika 10 kişi oynayarak çöken bir takıma insafsızca saldırmak ‘kalalım bu sepetin içinde ve hep birlikte yok olalım’ aforizması değil de nedir?
Bir maça atanan bir hakemin küçükken elma aldığı köşedeki manavın aslında rakip takımın taraftarı olduğundan hareketle, oynanmamış maça ‘don biçmek’ de yengeç sepeti kurnazlığında ve acımasızlığında bir durum değil midir?
Kazandığı bir maçın ardından bile bir sonraki haftayı, hatta haftaları organize etmek amacıyla sisteme eleştiri göndermek ve hakemlerden yakınmak; kendi gerçekleriyle yüzleşmemek anlamına gelir…

NE VEREYİM ABİME?..
Terim 5-0 yendi ve eksiklerinden söz etti…
3-0 yenip de etrafa laf sokmaya çalışanlara bakalım…
Şenol Hoca’nın kimyasını bozmak üzerine de bir çalışma grubu oluşturulduğunu görüyorum.
Karadeniz çocuğunun çabuk sinirlenmesinden yararlanmak isteğine yoruyorum bunu…
Epureanu-Emre-Mossoro yok, iyi oynayıp kazanan taraf yine konuşan taraf...
Pepe-Talisca yok, yine konuşup ceza kuruluna sevk edilen birileri var...
Bir sorsalardı ‘hocam kimleri istemezsin’ diye, ancak bu isimler seçilebilirdi…
Zaten sitemlerin bile sevk konusu için yeterli bulunduğu bir TFF paranoyası ile karşı karşıyayız.
Yanlış anlaşılmasın, paranoya sahibi TFF oluyor burada...
Açık gerçek ise ne atamalarda ne de çalınan düdüklerde bir standart olduğudur...
Hatta bir maçın içinde bile standart kararlar alınamamaktadır...
Serzenişte bulunanların haklı olduğu taraflar da bir hayli fazla ama sadece kendilerine karşı yapılanlar için yumruğunu sıkmak, rakibine yapılınca da avucunu açmak biraz tuhaf olmuyor mu?..

POST-İT
Chelsea-Barcelona maçına layık görülen ve kimseyi incitmeden iyi not alarak o maçın altından kalkan bir hakemi, içerdeki sert bir maça layık görememeyi de algılarla dans olarak yorumluyorum.
Eğer o da değilse, Türkiye’de bir derbinin altından kalkacak bir hakem yok demektir...
O zaman dükkânı kapatalım mı?..

S-ÖZ:
İki günün anlam ve önemine uygun özdeyiş aktarıyorum bu hafta.
Birincisi;
‘Dedikodu; nefret edenler tarafından çıkarılır, aptallar tarafından yayılır, geri zekâlılar tarafından da inanılır...’         Anonim
İkincisi;
‘Kalbi kırmaya tek bir söz yeter; ama kırılan kalbi tamir etmeye ne bir özür, ne de bir ömür yeter…’                           Charles Bukowski

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.