Dört yüz elli gramdır dünya

A -
A +

Bu yazıyı yazmak değildi niyetim başladığımda. Ama kalem beni götürdü bir yerlere ve milyarlarca insanın tutkusunu elinden almaya çalışanlara karşılık; neden o tutkuya esir düştüğümüzü yazarken buldum kendimi.. Bu kez de böyle olsun o zaman..

Hepi topu 400-450 gram arası bir meret ve dünya neredeyse iki asırdır esir ona...
Bir gün birisi bir yerde bir topa vurur.
O topa yüklendiği insanlığının en küçük zerresini ve ciğerlerinde kalan son katre enerji ile vurur...
O top ya onun istediği, ya da hayalini kurduğu yere doğru gider, ya da cilve yapacağı tutar kocaman bir geleceğe kendisi karar verir...
Hani derler ya; “topun canı vardır” diye, işte canlanır sanki o an o top...
Bütün yolculuğu çeyrek saniye bile sürmez genelde. O çeyrek saniyede ya rüzgâra biner ya da isyankârlığı tutar ve rüzgâra karşı direnir...
Ya da direnemez.
Sizin beklediğiniz köşeden değil de havada karar değiştirip gider bir direğe vurur.
Sonrasına yine o karar verir...
Dışarı mı çıkacak, sahaya mı dönecek, dönerse kimin yakınına düşecek!
Bazen de kendisine en hoyrat en acımasız vuruşu yapan 6 kramponlu futbol ayakkabısına sığınır...
Kendi bildiğini okur da biz ona ‘hükmettik’ sanırız...
Bazı anlarda öylesine acımasız olur ki, kaleye doğru vurulduğunda taca çıkası tutar, bazen ıska geçildiğinde bir arkadakine ikram eder kendini...
O çeyrek saniye hayatın ta kendisidir...
O vuruş anında ona kilitlenen gönüllerin hayallerini de o üstlenir.
Gittiği yerde kimilerinin hayalleri gerçek olacak, kimi de yıkılacaktır...
Herkesi memnun edebilecek bir yere gittiği hiç görülmemiştir.
Tuvale rastgele atılmış bir boya gibidir kavuştuğu kalenin rengi.
Bizi eğlendirmek için, içinde dolanıp durduğu yedi dönümlük arazi kimilerine mezar gibi gelir, kimilerine de düğün olur kavuştuğu yere göre...
Nazlıdır ve kaprislidir; hiç düşünmez o çeyrek saniyede onu izleyenlerin ne hayaller kurduğunu. Onu karşılayacak olan eldivenli adamı isterse kahraman yapar, isterse yerin dibine batırır...

“KONSANTRASYON”
Sadece bu kelimeyi yazdı ve paylaştı Fatih Terim.
Bir anda Trumpp’ı bile solladı geçti beğeniler ve katılımlar...
Başkanlık yarışının kızışmasının, listeler oluşturuluyor olmasının takıma verebileceği zararı ve taraftar ile oluşan uyumu hatta net bir sinerjiyi zedeleyeceğini düşündü.
Tek kelimeyle kocaman bir sıkıntıyı seslendirdi ve deyim yerindeyse camiaya alarm verdi.
‘Yaa bi’ durun be’ derdim ben olsaydım...
‘İki hafta bi’ durun yahu’ derdim en kibarından.
Oysa hoca; zeminin ne kadar oynak ve âlemin ne kadar kaypak olduğunu bildiği için deneyimine güvenerek gerekli uyarıları yapıyor.
Sadece takımı yönetmiyor Terim...
Kulübü yönetmesi gerekenleri de yönetiyor.

POST-İT

Son günlerde iki paylaşım ulaştı bana.
Paylaşım paylaşmak içindir diyerek paylaşıyorum:
Biri bu;
“Beşiktaş hükmen yenilir, hükmedenlere yenilmez!”
Diğeri ise şöyle:
“Millî takım hocası Mircea Lucescu, Galatasaray-Beşiktaş arasındaki derbi maçını seyrederek sahadaki tek Türk futbolcu Gökhan Gönül hakkında notlar aldı.”

 

S-ÖZLER:

İnsan her yerde hep aynıdır. Eğer yaradılışında asalet yoksa, kainatın tacını da giyse hep çıplak kalacaktır. 

MONTAIGNE
“Önce seni görmezden gelirler.
 Derken sana gülerler.
 Ardından seninle savaşırlar.
 Sonra sen kazanırsın...”
ANONİM

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.