Sahne kapanıyor ve oyun bitiyor...

A -
A +

Bir kupa macerasının sonuna geliyoruz. Oynayanlar hakkında bir fikir sahibi olmaktan öteye, bilgi sahibi olduğumuz ve hemen birini seçip peşine takıldığımız bir macera bitiyor...
Hem de öyle bir macera ki; maç olmadığı gün sudan çıkmış balığa döndüğümüz ve kendimizi ‘neyle eyleyeceğimizi’ bilemeden ortada dımdızlak kalıveriyoruz...
Kupa bize dünyanın hiç seyretmediğimiz liglerindeki oyuncularını, teknik adamlarını ve seyirci kültürlerini tanıtır.
Bildiklerimizi de kendi takımlarının dışında görüp hiç de aslında ‘kahraman’ olmadıklarını, sadece ait oldukları makinanın içine girdiklerinde nasıl da pırıltılar saçtıklarını gösterir bize...
Kendimizi uzman saydırır bize...
Teknik adamcılık oynatır...
Bir takım bir maçı iyi oynar ve hemen şampiyonluk adayımız oluverir…
Ertesi maç yenilir ve bu kez de onu yenen şampiyonluk adayımız hâline gelir.
‘Brezilya’dan bir şey olmaz’ diyenlerle ‘Brezilya şampiyon olur’ diyenlerin sayısı birbirine ne kadar yakındıysa; o kadar bu işten anlamadığımız ortaya çıkar...
İşin içine kötü ve verimsiz futbol anlayışına rağmen yoluna devam edenler girer, bazı maçlarda da ‘ayak tenisi’ temayüllü futbol oynanır ve biz Dünya Kupası’nın bizi oyalamaktan öteye bir şey vermediğini fark eder hayal kurmalarla yetiniriz...
Daha başlamadan ‘kupa Avrupa’da kalır’ ve ‘Fransa şampiyonluk adayımdır’ diyen ben de ters bir kararla, beklenmedik bir hatayla veya bir kaza golüyle tahminimde yanılabilirim…
Az kaldı…
Çileklerin bir bir gittiği bir durumdayız ve bizden saydığımız adamların peşindeyiz hâlâ…
Kalan çilek; Kamerun orijinli Mbappe mi, yoksa Neymar mı; çoktan öğrendik bile...
Bizim Muslera, bizim Vida ile avunduk çeyrek finalde...
Yıldızı olup da onları koşturabilenler ön saflarda yer aldı, ve ‘yıldızım var o nasılsa bir şeyler yapar’ diyenler sınıfta kaldı...
Neymar’ı Messi’si tarih olurken, Zlatan’ı evde bırakan İsveç’in nerelere kadar geldiğini gördük…
Takım olabilen ve takım olarak düşünüp uygulayabilen İsveç, Hırvatistan ve Belçika kendini öne atarken, bunların bir tık üstünde gördüğüm Fransa beni yanıltmadan yoluna devam ediyor…
Kupa sonunda bir ‘Avrupa Milletler Kupası’ diyebildiğimiz bir Avrupa Şampiyonası’na dönüşüverdi…
Generallerin değil, askerlerin kazandığı bir kez daha kanıtlanıyor.
Eğer generaliniz de cephede siper alıp kurşun atıyorsa, büyük finale doğru gitme şansınız da artıyor…
Mesela İngiltere onlarca yıldır başaramadığı bir durumun eşiğine kadar gelebildi; çünkü Adalı genç bir takım oluşturdu ve ‘Ada futbolu’ oynayarak mutlu sona ulaşamayacağına karar verdi...
Avrupalılar gibi pas yaparak ve asla geriden uzun ve bol yan top yapmadan oynamanın yöntemini buldu ve uyguluyor...

Hani yani!!!
2014/2015
-Adını koydular...
“Süleyman Seba” sezonu ve
Beşiktaş 3. olabildi.
2016/2017
-Adını koydular...
“Turgay Şeren” sezonu ve
Galatasaray 4. olabildi.
2017/2018
-Adını koydular…
“İlhan Cavcav” sezonu ve
Gençlerbirliği küme düştü.
2018/2019
Adını koydular...
“Lefter Küçükandonyadis” sezonu ve
‘Geçmiş olsun Fenerbahçe’ mi diyelim şimdi?

S-ÖZ
İki şey belli eder seni…
Hiçbir şeyin yok iken sabrın, her şeyin var iken tavrın…
Hazreti Mevlâna

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.