Başarmak zorundayız

A -
A +

Türkiye'de siyaset denince, kavga gürültü, çamur atma, ne olursa olsun tenkit etme gibi bir yaklaşım oluyor. Bunu benimsemiyorum. Ülke adına mutlaka proje üretmemiz gerektiğine inanıyorum. Programa dayalı, projeye dayalı, çözüme dayalı siyaset yapılması gerektiğine inanıyorum. Bugün Türkiye'de siyasi yapının çektiği sıkıntı bu. Siyaset çözüm üretemiyor, siyaset proje üretemiyor ve duvara tosluyor, açmazlara giriyor. Sonra da ülke bunalıma giriyor. Halbuki siyasi partiler bu anlamda yeteri kadar donanımlı ve güçlü olabilseler Türkiye bugün yaşadığı krizi, sıkıntıyı yaşamaz. Her şeye rağmen çalışıyoruz Biz şunu iddia ediyoruz. İstanbul olarak, ülke olarak, millet olarak başarmak zorundayız. Başka şansımız yok. Eğer Dünya milletler camiasında var olmak istiyorsak, başarısız yönetim anlayışıyla bir yere gidemeyiz. Ufku dar, vizyonu dar, anlayışlarla yönetilemeyiz. Kendimizi aşmak zorundayız. Ülkemizi aşmak zorundayız. Bu çerçevede başarılı olmak zorundayız. Başarmak için de çok çalışmak zorundayız. Onun için geceyi gündüze katıyoruz. Çünkü çok zor şartlarda çalışıyoruz. Yetkilerimiz sınırlı, kaynaklarımız sınırlı. O kadar zor şartlarda çalışıyoruz ki bunu bilenler şaşırıyor. Diyorlar ki: "Nasıl oluyor da bu kıt imkanlarla bu zor şartlarla, ülkenin bu kadar sıkıntı içinde olduğu ortamlarda bu kadar iş yapılıyor?" Allaha şükür bunlar sevindirici şeyler. Toplumun morale ihtiyacı var Biz bu çalışmaları sadece şahsi başarımız olsun diye yapmıyoruz. Bu gurur duyacağımız şeyler ülkenin başarısı. Yurt dışında gittiğimiz gezilerde vatandaşlarımız "Türkiye'den gelen haberlerle kahroluyoruz, başımız yere düşüyor. Ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin haberleri geldikçe dikleşiyoruz, gurur duyuyoruz, güvenimiz artıyor" diyorlar. Onun için biz çalışmaların topluma iletilmesini isterken halkımızın morale ihtiyacı olduğunu bildiğimiz için istiyoruz. Bu ülkede iyi şeyler yapıldığını, büyük projelerin uygulandığını bilmek geleceğin umudunu yeşertecek, moral verecektir. Toplumun morale ihtiyacı var. Zengin kaynakların fakir bekçisi olduk Zengin kaynakların fakir bekçisi haline getirilmişiz. Allah her türlü imkanı vermiş bu ülkeye. Altı maden, üstü tarım orman, etrafı deniz, nüfusu genç. Uluslararası ticaretin merkezi olabilir, finans merkezi olabilir, hizmet sektörünün yani sağlığın, eğitimin merkezi olabilir. Dünyadaki her türlü hizmetin merkezi olabilecek bir ülkeyiz. Bütün bunlara rağmen bunlar olmuyorsa lütfen kusuru kendimizde aramamız lazım. Onun için bu ülkenin dinamizmine güvenelim ve bunu değerlendirelim. Karamsarlığa katiyyen yer yok. Eksikliğimiz, üretime dayalı olmayan üretken olmayan siyasal dokuda ve maalesef soyguna dayalı ekonomik yapıda. Böyle olunca da ülkenin ortaya çıkan kıt imkanları da çar çur oluyor, maya tutmuyor, üretime intikal etmiyor. Etmeyince de bir türlü biz belimizi doğrultamıyoruz. Türkiye'de yerelleşmeden kaçılıyor. Halbuki kaçınılmaması lazım. Yerelleşme Türkiye'de her alanda gelişmenin birinci basamağıdır. Hem ekonomik alanda hem toplumsal süreçte hem demokratik süreçte yerelleşmek lazım. İkincisi de sivilleşmedir. Sivil dokunun güçlenmesi, sivil inisiyatifin güçlenmesi lazım. Sonra yerel inisiyatifle sivil inisiyatif bir araya gelmeli, bu ülkenin kültürel dinamizmini, bilim dinamizmini, ekonomik dinamizmini oluşturmalı. Bu çok önemli. Yerelleşme ve sivilleşme oluşmuyorsa şehirli karakteri olmaz. Şehirli karakteri oluşmuyorsa uygarlığa dönüşüm olmaz. O olmayınca demokratikleşme de olmaz. İşte görüyorsunuz oluşmuyor ve bu eksikliği hep yaşıyoruz. Basit bir ülke değiliz Bakınız bu ülke çok büyük. Evvela bunu görelim. Bu ülkeyi yönetenler bunu görsün. İşadamı görsün, medyası görsün, vatandaşı görsün. Herkes buna bir inansın! Bugün son sürat teknolojik gelişmeyi hedef alan globalleşen bir dünyaya dönüşüyoruz. Her türlü teknolojik gelişimi alkışlıyoruz. Ama bu gelişim insanlara mutluluk sağlamıyor. Niye? Çünkü bunun insani değerleri eksik. İşte bu bizde var diyoruz. Dolayısıyla bu yüzyılın gelecek yüzyılın dünyadaki insanlara mutluluk verebilecek yeni uygarlığın temelleri bizde. Bunun mimarı biz olabiliriz. O bakımdan bizim misyonumuz büyük. Attığımız adımı bu şekilde atmalıyız. Asla kabul etmiyorum Biri hırsızlık, biri ihanet. Arkadaşlarıma hep söylerim. "Boğazımızdan haram lokma geçmesin. Allahü teâlâ her işimizde kolaylık sağlayacaktır." Bunu da şundan söylüyorum. Her gün müfettiş geliyor. O kadar ki müfettiş devletine döndük. İş yapmazsan müfettiş yok. İş yapıyorsun müfettiş kapıda. Halbuki yapılması gereken dünya kadar iş yapıldı. Kıt imkanlarla kıt personelle açığı kapatmaya çalışıyoruz. Zaman zaman usulü eksiklikler de oluyor. Arkadaşlarıma "Hata yapmaktan korkmayın, proje üretin" diyorum. Hata yapmaktan korkan iş yapamaz. Sözüm her müfettiş için değil ama öyleleri var ki ufacık bir hatadan dolayı idamlık suçlu gibi muamelede bulunuyor. İnsanlarımızın morali bozuluyor. Bu yalnız belediyede değil devletin her biriminde böyle oldu. Onun için bürokrasi çalışmıyor. Kimse imza atmıyor. Kimse üretim yapmıyor, kimse riske girmiyor. Onun için ölçüyü kaçırmamamız lazım. Bayramınızı tebrik ederim Bu söyleşi vesilesiyle İstanbul halkına ve milletimize şunu söylemek istiyorum: Bu ülkenin ebed müddet yaşaması lazım. Milletimizin devletimizin güçlü olması lazım. Bütün ülke insanı olarak el ele gönül gönüle geleceğe birlikte yürüyebilme iradesini sergilersek dünya tarihinde var olmaya devam ederiz. Bu çizgiye ulaşamazsak şu yaşadığımız sıkıntılar ve badireler içerisinde çöle inen bir ırmak gibi giderek buharlaşırız. Ama bu dediğimi yapabilirsek o çölde, yaşanılmaktan zevk alınan, huzur duyulan bir vahayı oluşturabiliriz. Biz bunu yapmayı bir görev olarak algıladığımızı belirtir, tüm İstanbul halkının ve yüce milletimizin mübarek Kurban bayramını en içten dileklerimle tebrik ederim. İnsanları sınıflandırmayalım Bir yandan sınıflandırıyoruz insanları. Mezheplerine bölüyoruz, meşreplerine bölüyoruz, illerine bölüyoruz, takımlarına bölüyoruz, partilerine bölüyoruz. Bu bölünmelerin her biri bilerek ya da bilmeyerek kin ve nefret tohumu saçıyor. Ondan sonra ayrışma başlıyor. Halbuki bunları kaldırıp, yerine sevgi tohumları ekmemiz, insanlarımızın birbiriyle farkı olmadığını idrak ettirmemiz gerekiyor. Çok toplantıda görüyoruz. İnsanlarla oturup konuştuğunuz zaman bu ülkenin insanının % 90-95 birbirine benzediğini görüyorum. % 10 ayrılık zaten herkeste var. Aile içindeki insanlarda bile var. Olması da çok tabii. Bunu yadırgamamak lazım. Dolayısıyla insanlarımızı sınıflandırmadan, yargılamadan, görmek istediğimiz gibi değil, olduğu gibi görerek en küçük enerjiyi bile değerlendirip ülke hizmetine kazandırmamız lazım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.