Ellerine sağlık!..

A -
A +

Bugün, günübirlik olaylardan biraz uzaklaşıp, şöyle duygusal atmosferde dolaşmak üzere, Sivas'tan Fatma Pekşen'in hatırasına yer veriyoruz. "Kadın, orta yaş görüntüsüne uymayacak bir tarzda, cafcaflı renklerde bir takım giymiş, ışıl ışıl takılarıyla ocağın üstüne eğilmiş, elindeki tahta kaşıkla tavada birşeyler karıştırıyor, bir yandan da yaptıklarının tarifini veriyordu. Az sonra, dünyanın parasına bir arkadaşına yaptırttığı her tarafı işlenmiş beyaz iş yuvarlak masa örtüsünün üzerine yaptığı bu yemeği, buharı tüte tüte yabancı marka bir tabakla oturtacak, bildiği bütün süslemeleri kullanarak televizyon izleyicilerini kendine hayran bıraktıracaktı. "Ben gidiyorum" diyen kocasının sesiyle irkildi. Adeti olduğu üzere, her sabah onbirde evden çıkıp emeklilerin mekanı olan bir kahvehanede akşama dek tavla oynayan, hayli kilolu adamı yolcu ettikten sonra, tekrar mutfağa, kameraların önüne koştu. Kimsecikler yoktu. Silkindi. Zaman zaman kendini böyle hayallere kaptırır, kaptırmakla da kalmaz üç beş yemeği bir arada yapardı. Sadece iki kişi oldukları için, yaptıklarını günlerce yer yer bitiremez, artanını da içi sızlasa da çöpe dökmek zorunda kalırlardı. İçinden, "Gelecekler... Benim ne iyi bir aşçı olduğumu görüp kameraya çekecekler, memlekete duyuracaklar" diyordu. Dört sene önce bir yağ firması tarafından düzenlenen gezici kameralar tarafından çekilip, televizyonlarda gösterilen programda "En iyi aşçı" ödülünü almamış mıydı? Gene geleceklerdi işte... Öyle ayak üstü yaptığı yemeklere bile ödül verenler, binbir emekle ocak yemeğine neler verirlerdi kimbilir. Konu komşu, hısım akraba herkes yaptığı yemeği beğenir, övgüler yağdırırlardı. Bir tek ondan, yani kocasından ses çıkmazdı. Gezici kameralar tarafından çekim yapılıp, birinci gelip ekranlarda gösterildiğinde, hiç umursamamıştı. Tebrike gelen komşulara, açılan telefonlara tepki vermemiş, oturduğu koltukta, o hiçbir zaman tam açılmayan göz kapakları ve onları örten kırçıl gür kaşlarıyla izlediği Yeşilçamvâri filmine devam etmiş, kopmamıştı bile... Kadın "Otuzbeş sene oldu. Dile kolay, senelerdir didiniyorum. Bir kez olsun eline sağlık ya da ne güzel olmuş" gibi bir laf dememişti. Ben sana gösteririm diyordu. O davet ettiğim programcılar bir gelsinler, beni bütün dünyaya bir tanıtsınlar, bakalım o zaman kabul edecek misin etmeyecek mi? Üstünü başını değiştirdi. İçindeki hayallerle yeni bir tarife geçti... Tane tane anlatıyor, görünmez kameraya karşı titizlik gösteriyordu. Dördüncü çeşit yemeği, değiştirdiği dördüncü elbiseyle tanıtırken, "Bu bana yurt çapında birincilik getirir. Hadi bakalım efendi, gene öyle dur bakalım. Ülke kabullendikten sonra belki dilin çözülür de, yıllardır şahane yemekler yapıyorsun, yiyorum, ellerine sağlık der, emeklerimin hakkını verirsin" diye düşünüyordu. Bir "Altın" kaşık ödülü alacak, salonun en güzel köşesine asacaktı. Bildiği tarifler bir yana, habire yemek programları izliyor, yeni çıkan yemek kitaplarını dergilerini alıyor, lezzete lezzet ekleyen tecrübesiyle uğraşıp, hayali kameralara ocak başında fırın başında pozlar veriyordu. Tırnağını kamera için kesip, terliğini kamera için seçen, günlük yaptığı yemek çeşidini sekize ona çıkartan kadının mutfağına nihayet bir gün kameralar geldi. Çekimleri yapıp gittiler... Bir gün akşam haberlerinde "Kocasına kurbağa yediren kadının mutfağından sesleniyoruz" diyordu sarışın sunucu kız. Çanağın tabağın alt üst olduğu o kar gibi beyaz örtünün yerlerde süründüğü mutfaktan iki polis refakatinde çıkarılan kadına, muhabir kız, "Kurbağa yedirdiğin yetmiyormuş gibi bir de adamcağızın saçını başını yolmuşsun. Acımadın mı hiç?" diye soruyordu. Kameralar için yaptırttığı saçları didik didik kuş yuvasına dönmüş kadın, büyümüş gözleriyle, "Acıdım acıdım. Zavallı kurbağayı keserken viyaklamasına acıdım. Daha ona neler yedireceğim neleeer... Nasıl olsa anlamıyooor! Ot gibi, robot gibi adaaam. Bir kere olsun eline sağlık demediii" diye bağırıyordu. Her tarafı bandajlarla sarılmış o tam açamadığı göz kapaklarını örten kırçıl kaşlarının birisi yolunmuş yüz ise, ifadesizce koltuğunda oturuyordu...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.