Bir annenin dramı...

A -
A +

Ah çaresizlik... Ah mecburiyet... İnsanı canından bezdiren yokluk ve sıkıntı... Tek tek isim isim bilmesek de bugün yüzlerce ailenin bir ekmeğe muhtaç halde geceleri yarı aç yarı uykusuz sabahladığını, milyonlarca insanın yoksulluk sınırının altında inim inim inlediğini tahmin etmek hiç de zor değil. Ne olacak bu çaresizlerin hali bilinmiyor? Kimsenin de umurunda değil... Yetkililer bu vahim gerçek karşısında ya vurdumduymazlığı, ya kuru teselliyi tercih ediyorlar. Çünkü olay onların da boyunu aşmış durumda... Bugün sizlere bu çaresizler ordusundan birinin gönderdiği imdat çığlığını yayınlıyoruz. Bartın'dan yazan bir annenin feryadını... "Ben de size derdimi yazmaya karar verdim. Benim sıkıntım bundan on ay öncesine dayanıyor. Ben memur emeklisi eşiyim. İki tane çocuğum var. Biri kız biri erkek. Kızım lise ikiye gidiyor. Oğlum ise asker. Sıkıntımız oğlum askere gidince başladı. Çünkü oğlum çalıştığı üç beş kuruşla az da olsa aile geçimine katkı sağlıyordu. O askere gidince iyice mağdur olduk. Biz kiracıyız. Daha önce 160 marka bir evde kirada oturuyorduk. Yaşanan ekonomik krizde markın alıp başnı gitmesiyle kiramızın lira olarak değeri de birden ikiye katlanıverdi. Her ay evin kirasını mark olarak temin ediyordum ama onu da konu komşudan bulup ödüyordum. En sonunda çaresizlik sebebiyle bir kere kredi kartından para çekmek zorunda kaldım. Ve böylece ödenmesi zor borçların altına girdim. Bir de eşimin hastalığı buna eklenince ne yapacağımı şaşırdım. Eşim hasta. Doktora gittik. Bizi özel röntgene sevk etti. Bu sebeple 95 milyon liraya denk gelen senede imza atarak beyin tomoğrafisini çektirdim. Doktor, "beyninde ur var" dedi. Sık sık bayılıyordu. Bayılmasın diye bir ilaç verdi. Beyimi Ankara'ya sevk etti. "MR" istedi. Fakat parasızlıktan gidemedik. Eşimin hastalığına ilaveten, evin kirasını ödeyemediğim için o evden çıkmak zorunda kaldım. Evi boşaltmamız istendi. Malum mark yükseldiği için artık ödeyemiyordum. Yeni bir ev aramaya başladım. Nihayetinde 30 milyona bir ev buldum. Bulduğum evin nasıl bir ev olduğunu fiyatından tahmin edebilirsiniz. Başımızı sokacak bir yer olsun da ne olursa olsun diyordum. On gün sonra, elektrik saatimin mührü yok diye elektriğimi kestiler. Ben ne elektrik yakıyordum oysa. Hasta beyimin başında bir lamba vardı o kadar. Üstüne üstlük, bir buçuk seneden beri mührü yokmuş diye bir de 300 milyonluk ceza kesmesinler mi? Ev sahibi dedi ki: "Ben bu parayı ödeyemem, evimi boşaltın!" Toplam 17 gün oturduğum evden sonra tekrar ev aramaya başladım. Allaha şükür aynı mahalleden bir ev buldum. Ama onun kirası daha pahalıydı. Elli milyondu. Daha ucuz bir ev bulamadığım için oraya taşındım. Tabii ki, ev taşıma esnasında hamala para ver, kamyona para ver derken daha da masraf etmek zorunda kaldım. Bu demekti ki daha da borcum artıyordu. Ben borçlarımı nasıl ödeyeceğimi düşünürken, eski ev sahibim beni mahkemeye vermiş. Sebep, "Kiracım saatin mührünü kırdı" diye. Maksat borcunu bana ödetmek. Ben bırakın o borcu ödemeyi, şimdiki evimin elektrik parasını ödeyemediğim için elektriğim kesildi kesilecek. Çok korkuyorum. Karanlıkta kalırsak kızım nasıl ders çalışacak, hasta eşime nasıl bakacağım bilemiyorum. Bu arada bir iş buldum. Lokantada bulaşıkçı olarak çalışmaya başladım. 70 milyona çalışıyorum. Kazandığımı hemen borçlara yatırıyorum. Cebimde ekmek alacak paramız bile kalmıyor. Pazara, markete gidemiyorum. Üç öğünün üçüne ekmekle birlikte çay demleyip karnımızı doyuruyoruz. Ekmeği de, çalıştığım lokantada bir gün evvelinden kalan ekmeği alıp eve götürüyorum. Onları sıcak suda buğulayıp da öyle yiyoruz. Bir hayır sever çıksa da bize bir yardım eli uzatsa diye ümit ediyorum. İnanıyorum ki o zaman eşimi tedavi ettirebilirim. O zaman işimden izin alıp Ankara'da tedavisini yaptırabiliriz. Şu anda çalıştığım iş yerinden aldığımı kredi kartı borcunu ödüyorum. O da sadece faizine yetiyor. Çaresiz bir anne olarak, yardımseverlerin imdadını bekliyorum. Saygılarımla..." Bir anne olarak, bütün gücüyle, deyim yerindeyse dişiyle-tırnağıyla çalışıp çabalayıp borcunu ödemeye, çocuğunu okutmaya, eşinin hastalığına çare aramaya çalışan, bu uğurda iki günlük bayat ekmekleri buğulayıp çay dediği sıcak suyla yiyerek karnını doyurmak durumunda olan bir insan düşünün... Bütün sıkıntılarına rağmen, oğlunun askerden yolunu gözleyen asker annesinin dramını düşünün... Ve toplumda böylesi çaresiz insanların hayatla mücadelesini düşünün... Kelimeler yetmiyor halimizi anlatmaya, çaresiz insanımızın ilmek ilmek çile dokumasına... Allah cümle muhtaçların yardımcısı olsun... İyi ki toplumda hayırseverlerimiz var. İyi ki hayırseverlik denilen bir duygu var... Böyle bir duyguyu bizlere, yine bizim hali vakti yerinde insanlarımıza bahşeden Yaradana şükürler olsun...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.