Suçlusu doktor mu?

A -
A +

Adı Elmas'tı... 17 yaşındaydı... Rahatsızlığı sebebiyle çar naçar kalan aile, hayatının baharındaki gencecik kızlarını kaptıkları gibi hastaneye yönelmişlerdi. Babası, ağzından kan gelen kucağındaki yavrusuna yüreğindeki saf duygularla teselli ve umut fısıldıyordu: -Sabret yavrum, az kaldı hastaneye. Doktorlar bir çaresine bakarlar kızım. Babadaki bu mütevekkil ve umut dolu duygular daha ilk hastane kapısında tuzla buz olmuştu. Doktorlar, meslek etiğine hiç ama hiç uymayan bir umursamazlıkla genç kıza harcıalem bir iki ilaç yazarak yüz geri gönderivermişlerdi. Sebep ne peki? -Mahkumlar gelecek. Doğru ya. Mahkumlar gündemde... Mahkumlar medyatik insanlar. Onlar sıradan vatandaş değil. Mahkumlarla birlikte medya ordusu da gelecek. En ufak bir falsoda kapak konusu oluverirler. Ya da ne bileyim renkli camlarda geceler boyu reyting müptelası sunucular tarafından birer ağır ceza hakimleri gibi sorguya çekilebilirler. Öyleyse, teftişe çıkacak gibi pür dikkat beklemek lazım. Vatandaş nasıl olsa sabretmesini de bilir, çekip gitmesini de. Hem üzülse ne yazar, öfkelense kaç yazar... Onun gücü ancak kendi gözyaşına yeter... Dertli baba, kendine söylenmeye bile gerek duyulmayan bu acı gerçek sebebiyle kapıdan gönderilirken, bir umut başka hastaneye yönelmiştir. Ama bilmez ki bu gece, değil iki hastane on hastane bile dolaşsa belki aynı akıbetle karşılaşacaktır... Çünkü bu gece mahkumların gelebileceği bir gecedir. Öyleyse bu gece kimseyle ilgilenilecek vakit yoktur... Derken gencecik Elmas, babasının kucağında son nefesini verir. Çünkü kanamalı hastadır. Hastanede tedaviye alınmalıdır. Ama alınmamıştır. Bu bir haberdir aslında. Hastaneye alınmayan genç kız babasının kollarında ölmüştür. Ama bunun tek sorumlusu doktorların sorumsuzluğu mudur? Maalesef hayır!.. Eğer olaya bir öfke sonucu böyle yaklaşılırsa, sebebe ulaşmak mümkün olmaz. Nitekim hep böyle yüzeysel ve vur abalıya mantığıyla yaklaşıldığı içindir ki birçok problemin çözümü de mümkün olmuyor... Hani bir fıkra vardır. Yayaya çarpan şoför bir de ardından çıkışmış: -Ben altı yıllık şoförüm. Senin gibi paspal yaya görmedim. Yaya, acı bir tebessümle cevaplamış: -Ben de kırk yıllık yayayım, senin kadar acemi şoför görmedim. Sözü nereye getireceğim? Ben doktor değilim. Ama bu köşede yıllardan beri nice doktorlar hakkında hatıralar kaleme aldım. Ne hastaneler dolaştım, ne doktorlar gördüm. Ne doktorlarla konuştum... * Sırada bekleyen hastaları için, "Yazık, kimbilir belki yol parasını bile borç almıştır. Bir de burada sıra bekliyor. Onu bekleterek tıka basa karnımı doyurmak içime sinmiyor" diyerek çok vakit öğle yemeğini yiyemeyen Devlet Hastanesi doktorları gördüm. * Hastası kıvrım kıvrım kıvranırken, çalıştığı hastaneye sadece üç kuruş daha para kazandırıp, başhekimden aferinle birlikte primini de almak için, hastayı lüzumsuz tahlillere gönderen, olmadı "konsültasyon yapmak lazım" ayaklarıyla, hastayı ikinci bir doktora daha gösterip, artı muayene parası daha istenmesine sebep olan sözüm ona doktorlar gördüm. Doktor olduğu halde, bırakın hastasına saygı duymayı, bir yakınını hastaneye getiren ve kendisini doktor olarak tanıtmasına rağmen meslektaşı doktoru üstelik bir hanım doktoru, üstelik anneleri yaşında, hocaları yaşında bir hanım doktoru, hem de bacak bacak üstüne atmış halde kapı dışarı etmek isteyen, ama durum aynı hastanede kendilerine not verecek olan profesöre intikal edince ve o hanım doktorun yıllar önce profesörün arkadaşı olduğunu anlayınca tükürdüklerini yalayacak kadar basitleşen doktorlar gördüm. Hastasınına "tedaviden önce güven vermek" düsturuyla muayenehanesini bir misafirhaneye çeviren, hastasına bir misafir gibi davranan çiçeği burnunda gencecik doktorlar gördüm... Daha da enteresanı ve biraz da çocukluk yıllarıma uzananı, tedavi ettiği hastasının fakir olduğunu halinden anlayınca, bırakın muayene parası almayı, muayenesini yaptıktan sonra bir de kimseye belli etmeden cebine kendinden ilaç almak için para veren doktorlar gördüm... Örnekler uzayıp gider... Sözün kısası şudur. Doktor olmak mesele değildir, insan olabilmektir mesele... Ama yukarıdaki gencecik kızın ölümünde olayın boyutu biraz daha farklı gibime geliyor... Bu da yine mahkumların beraberinde oraya doluşacak olan medya ordusunun endişesidir. Bunu nöbetçi olduğu habtaneye getirilen bir travestiyle ilgilenilirken karşısında medya ordusunu gören bir doktorun hatırasıyla izah etmeye çalışacağım. *DevamI yarIn

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.