İSTEK Vakfı Başkanı Bedrettin Dalan: ‘Türkiye'de sıkıntı ekonomik değil'

A -
A +

Şu anda hükümetin, Kemal Derviş kanalıyla yaptığı çalışmaların tamamı günü kurtarmaya yönelik. Türkiye açısından, kalıcı, operasyonel hiçbir şey yok. Dolayısıyla Kemal Derviş'i kurtarıcı gibi görenler, uzun vadede çok iyi bir batırıcı olduğunun farkına varırlar. Çünkü yapılan iş, dış borç alınmak suretiyle bugünün sorunlarını biraz daha ertelemekten ibaret. Alınan 15 milyar dolar dış borç, artı olarak Türkiye'nin dış borcunu artırıyor. Ödeyeceği faiz miktarını artıyor. Dolayısıyla neyi çözüyor anlamadım ki? Ama buna rağmen medya bazen insanları öyle parlatıyor ki aklım hayalim duruyor. Allah ömür verir de yaşarsak, iki üç sene sonra bu sorunların katmerleşerek çoğaldığını göreceğiz. Siyasetteki yeni hareketler Bakıyorum, siyasetteki hareketlenmeleri de maalesef, iç dinamiklerden çok dış dinamiklerin empoze ettiğini görüyorum. Onun için bu tarz siyasi yapılanmalarla Türkiye'nin bir yere varamıyacağını görüyorum. Türkiye'nin gerçek anlamda kendi iç dinamiklerinden doğan, yani toprağın sesini Ankara'ya götürecek şekilde bir siyasi yapılanmaya ihtiyacı var. Toprağın sesi bugün yok. Kıstırılmış durumda. Toprağın sesinin ortaya çıkması lazım. Devalüasyon olur mu? Dalgalı kurda devalüasyon diye birşey yoktur. Dalgalı kurda, döviz her gün dalgalanır durur. Ben her zaman için dalgalı kurdan yanayım. Ama maalesef siyasette olduğu gibi ondan daha fazla ekonomik hayatımıza da dış müdahaleler giriyor. Türkiye'nin maalesef ekonomik derinliği olmadığı için, yabancı bankalar müdahale edebiliyor. Geçenlerde doların 1500-1600'lere fırladığı gün, bunu yükseltenlerin yabancı bankalar olduğu, beş tane yabancı bankanın olduğu ortaya çıktı. Şimdi derinliği olan bir ekonomide yabancı bankalar böyle bir harekette etkili olamazlar. Bence hesapları şudur. Doları çok fazla yükseltip Türk bankalarının içini iyice boşaltmak. Böylece dolar cinsinden borcu olan tüm bankaları tamamen müflis hale getirip bedavaya satın almak. Amaç buydu. Bankalar uyanıyor Bankalar bunun farkına yeni vardılar. Doların aşırı pahalılanmasına karşı mücadele etmeye karar verdiler. Bu iyi bir gelişme ama bıçak kemiğe dayanmadan uyanma olmuyor. Bıçak onların kemiğine dayanınca uyanma başladı. Her şeye rağmen bu uyanmayı çok olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Doların aşırı değerlenmesine karşı mücadele etmekte, el birliğiyle karşı harekete geçilmesini çok olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Ah dış müdahaleleri bozmak için bu uyanışı bir de siyasete yansıtabilsek. Ama biraz daha var. Siyasette demek ki tam bıçak kemiğe dayanmadı. Çözüm orada. Çünkü bizde, "Bitti" dediğiniz anda Türkler ayağa kalkarlar. Kalkarlar, merak etmeyin kalkarlar. Tarihden günümüze Yeditepe üniversitesinin mimari konsepti bin yıl önceki Selçuklu üniversitelerinin yirmibirinci yüzyıla taşınmış şeklidir. Bu mimari konsepti seçerken bir mesaj vermek istedik topluma. Yani iyi bir üniversiteyi sadece Avrupalılar ve Amerikalılar yapmaz. İşte bin yıl önce sizin dedeniz üniversite kurmuş. O zaman Amerika kıtası daha bulunmamıştı. Dolayısıyla Amerika kıtasının bulunmasından 700 sene evvel Türkler bir üniversite kurmuşsa bugün niye kurmasın dedik. Ve bugün Yeditepe Üniversitesi, iddia ediyorum, kampüs şartları itibarıyle dünyada önde gelenlerin içersinde. Amerika da dahil çok az fark var ya da yok. Bazılarının beyni o kadar şartlanmış ki, "Havaalanı çok güzel de Amerikan üniversitesine benzemiş" diyorlar o zaman bozuluyorum. Bütün mesele bu ön şartları Türkiye'de kırıp, tekrar toprağın sesini dile getirecek insan yetiştirmek. Kendi gücüne kendi insanlığına, kendi kimliğine inanan güvenen insanlar yetiştirmek. Yeditepe Üniversitesinin temel misyonu budur. Onun için açılış günümüz de 26 Ağustos'tur. Yerleşimin adı da kampüs değil, "Yeditepe Üniversitesi 26 Ağustos yerleşimidir." Bu felsefeyi, Yeditepe Üniversitesine tüm gücümüzle yerleştirmeye çalışıyoruz. Düşünen, soru soran, araştıran, dünya ile yarışa giren insanlar yetiştirmeye çalışıyoruz. Kimliğini kaybetmemek Türkiye'de özellikle birşey yok edilmeye çalışılıyor. Yurt içi yurt dışı devamlı olarak saldırılan bir konu vardır. O da Atatürk'ün manevi varlığını yok etmek. Çünkü onun verdiği mesaj şudur. Bağımsızlıktır, bilimselliktir. İnsanca yaşamaktır. Onu yok ettiğin zaman geriye kalan tutsaklığı hemen getirirler. Bizim eğitimimizin temel misyonu, Atatürkçülüğün Türkiye'de yok olmadığını, tam tersine daha şuurlu bir şekilde büyüyerek devam ettiğini göstermektir. Türk olmak, kökü burda olan ama evrenselliği kavrayan insan yetiştirmek. Burada da başarılı olduğumuza inanıyorum. En son geçen ay Burak Küntay isimli öğrencimiz, Florida'daki üniversitede 35 bin kişinin oyuyla başkan seçilmiş. Bush yemeğe davet etti kendisini. Bu bizden mezun. Böyle birçok çocuğumuz dünyanın her yerinde kendini göstermeye başladı. Ama kimliğini kaybetmeden. İyi bir yere doğru gidiyoruz. Eksikler vardır. Ama Türkiye de kendi eksikliğinin yavaş yavaş farkına vardı. Milli Eğitim Bakanlığı da o düzenlemeyi yapmaya gayret gösteriyor. Yani önümüzdeki yıllar, eğitimde Türkiye genelindeki kilitlenmenin yavaş yavaş açılacağı yıllar olacak. Anahtar noktası da bu. Türkiye bu krizi atlatacak Türkiye bir krizden geçiyor. Ama mutlaka bu krizi atlatacak. Yani bir örnek verirsek, Türkiye 18 Mayıs 1919'un şartlarından çok daha iyi noktada. O badireyi aşmış bir millet bunu haydi haydi aşar. Anlatabildim mi? Hangi konudan bakarsanız bakın o günkü şartlardan çok daha iyi şartlarda. O müthiş mücadeleyi başlatan ve kazanan Türkiye'ye, bu önümüzdeki zorluklar hafif gelir. Yeter ki devletle milleti el ele olsun. O birlikteliği sağlayalım. Devlet-millet barışı şart Sorun Kemal Derviş'in yaptığı veya yapmaya çalıştığı işlerde değil. Sorun bir başka yerde. Sorun Türk insanıyla Türk devletinin barıştırılmasında yatıyor. Türk insanının devletine güvenmesi. Ona, "Malıma mülküme devlet el koymayacak" diye gerçek bir güven ortamının sağlanması. Anayasadan başlayarak, ticaret hukukundaki, bankalar yasasındaki bütün hukuk düzeninin yeniden güven ortamını tesis edecek şekilde oluşturulması, artı hukuka dayalı gerçek demokratik bir sistemin gelmesi için de seçim yasasının değiştirilmesi, partiler yasasının değiştirilmesi, devletin Cumhurbaşkanlığından muhtarlığa kadar devletin yeniden tayin edilip belirlenmesi lazım. Bunlar olmayınca, Derviş gelmiş, faizle dış borç bulmuş... Keşke bulmasaydı... Keşke, ne kadar ağır olursa olsun, sorunlarımızla kendi kendimize bir yüzleşseydik. Ne olacaktı bir görseydik? Türk insanını sorunlarıyla yüzleştirmekten kaçındılar. Vuslat gelecek bahara kaldı. Burada sistemin tıkanacağını ben üç sene önce söylemiştim. Tıkandı. Tıkanmayı yeniden ertelediler. Ama her ertelenen tıkanma, daha büyük bir problemle karşımıza çıkacak.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.