Bu albay başka albay...

A -
A +

Tecil işlerini tamamlamak için gittiğimiz askerlik şubesinde, Şube Başkanı Albayın huzuruna çıkacaktık. Kendimize çekidüzen verip içeri girdik. Odada iki kişi daha vardı. Çay içiyorlardı. Galiba özel misafirleriydi. Ama yanılmıştık. Çünkü Albay bizi de odadaki koltuklara davet etti ve çay söyledi. -Buyurun oturun. Bir çayımızı için. Şaşırmamak elde değil. Burası bir askerlik şubesi. Şube başkanının odasındayız. Sivil kurumlar bile böyle değilken Şube Başkanının insana değer veren hali doğrusu gururumuzu okşadı. Adam yerine konduğumuzu anladık. Bu albay başka birine benziyordu. Nasıl canım kaynadı birden. Bu ne pozitif bir insandı. Birkaç dakika içinde kaç kişinin halini hatırını sormuş etrafına neşe saçmıştı. -Albayım, dedim. "Bu resmi kurumda sivilden de sivil bir ortam oluşturmuşsunuz." Güldü. -Bu bizim geleneğimizde var. Hepimiz aynı milletin çocuklarıyız. Sadece resmi değil gönülden de bağlanmalıyız. Değil mi? Az sonra çakı gibi bir asker çayları getirmişti. Asker dışarı çıkar çıkmaz dedi ki: -Mesela bu çaycı genç... -?.. -Size bunun hikayesini anlatsam inanmazsınız. Sanki yaşadığı bir sevinci bizimle paylaşmak ister gibiydi. Karşı duvardaki saate baktı. Mesai bitmek üzereydi. Gelen giden de kalmamıştı. Albay derin bir iç çekip "Nereden nereye" dedikten sonra başladı anlatmaya: -Bir kış günüydü. Dışarıda nasıl bir ayaz var. Üzerimde kaşe palto olduğu halde, servis aracından inip daireye yöneldiğimde bile soğuk içime işledi. Nizamiye kapısına geldiğimde askerler selam dururken o anda bu delikanlı çıktı karşıma. Üzerinde yalnızca bir pantolon bir de gömlek var. Dişlerini sıkıyor ama yine soğuktan titriyor. Askerlere sordum: -Kim bu? -Bilmiyoruz komutanım. Sizinle görüşmek istiyor. Delikanlıya döndüm: -Kimsin sen çocuğum? Genç, soğuktan tir tir titreyen çenesine mukayyet olmaya çalışarak cevap verdi: -Benim adım yok komutanım. -Oğlum, koskoca delikanlının nasıl adı olmaz? Nerede oturuyorsun sen? Hay sormaz olaydım. Aldığım cevap bir kez daha içimi titretti: Nöbetçi askerlerin duymasını istemez gibi biraz öne eğildi: -Ben sokak çocuğuyum albayım, dedi. Benim kimim kimsem yok. Ben köprü altında büyüyen birisiyim. Şaşırmadım desem yalan olur. Ama önce içeri girmemiz gerekiyordu. Genci yukarı odama aldım. İçi ısınsın diye bir çay söyledim. Ama meraktan da duramıyorum. Sorumu tekrar ettim: -Anlat bakalım buraya niçin geldin? Gözleri çakmak çakmak anlattı: -Ne gidecek yerim var ne kalacak yerim. Ne anam var ne babam. Kim olduğumu nereli olduğumu falan bilmiyorum. -Eee? -Şimdi yaşım büyüdü. Askere gitmek istiyorum. -Kaç yaşındasın. -Onu da bilmiyorum. (Devamı yarın) Mahmut Savum-İSTANBUL Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.