İstanbul Fatih doğumluyum. Bakırköy'de büyüdüm. İsviçre Zürich şehrinde yaşıyorum. Ben bir gurbet kuşuyum. Dünyanın küreselleştiği, işsizliğin arttığı, çevreye olan duyarsızlığımızla tarımsal yönden kıtlığa doğru gidilen bir ortamda geçim şartları da, hayatı oldukça zorlaştırıyor. Bu zorluklar içinde hayat enerjinizi hiç kaybettiğiniz oldu mu? Hayat, sizin için eğer bir köprüyse, hiç takıldığınız, hatta coşkun suların içine düşe yazdığınız oldu mu? Evet! Gurbet nedir bilir misiniz? Yaban ellerde yüreğiniz hiç yabancılaştı mı? Buram buram memleketin kokusu yüreğinizi hiç yaktı mı? İşte İsviçre'de yaşayan yabancılar olarak hayatımızda önümüze çıkan bu köprüde, vatan hasretiyle hayatı kabullenmekten başka çaremiz mi kaldı? Ömür köprüsünün, ne bitimine ne de başına geri gelebiliyorsunuz. Ben bu köprünün ortasında debelenip duruyorum!.. İşte gurbet, önce benim kalbimi zorladı. Vatan hasreti ile atan yüreğim, fazla dayanamadı. Sene 2004 ve uzun zamandan beri süre gelen şikâyetlerim yüzünden aile doktorum beni, Zürich Üniversite Hastanesine gönderdi. Oradaki hanım uzman doktor, yapılan muayeneden sonra anjiyo olmam gerektiğini belirtti. Yapılan anjiyodan yeterli sonuç alınamadığında, acilen baypas yapılması son çareydi. Doktor hanım kesin karar öncesinde şef doktorun bilgisine müracaat etti. Gelen şef doktor raporlara şöyle bir göz ucuyla baktı. Benim için hiçbir şey yapmak istemediğini belirtti. Daha doğrusu gerek olmadığını ve sırada bir sürü hastanın beklediğini söyledi. O genellikle kalp ameliyatı olan hastaların 70 yaş üzeri olduğunu düşünüyor ve bunun için değmeyeceğini hesap ediyordu. Bu ilgisizliğe karşı doktor hanım, "Bu hastam henüz 49 yaşında" dedikten sonra böyle bir karara karşı olduğunu belirtti. Gerekirse kendisini şikâyet edeceğini de söyledi. Ben dışarı çıktığımda iki doktorun içerideki münakaşası sürüyordu. Ertesi gün ben kalp ameliyatı olmak üzere hastaneye yatmıştım. Ameliyatın beşinci gününde odamızda duran öğrenci (asistan) kızı, bana çok kötü davrandığı için şikâyet ettim. Orada bulunan Alman doktor, benim sinirlerimin bozuk olduğuna karar vererek, beni apar topar psikiyatri kliniğine yolladı. Günlerden cuma ve akşam saatleri olduğu için pazartesi gününe kadar da orada kaldım. Bu süre içinde hiçbir tedavi görmedim. Şeker hastası olduğum için normal sürecinde kapanmayan yaralarım iltihaplanmıştı. Pazartesi sabah gelen doktor bey, benim orada ne işim olduğunu sorup hastanede tedavi görmem gerektiğini söyledi. Bana bir başka hastaneyi tavsiye etti. Söz konusu hastanede kaldığım 3 hafta boyunca yaralar sadece üstten temizlendiği için vücudum balon gibi şişmişti. Acilen üniversite hastanesine ikici bir ameliyat için tekrar gönderildim. Göğsüm tekrar açılarak kemiklerin iltihaptan eriyen kısımları kesildi. Sol köprücük kemiğim, artık vücuduma bağlı değildi. Sol kolumla fazla bir şey yapamaz hale gelmiştim. Göğüs kafes kemiklerimin ise yarısı tutmuyordu. Sakat kalmıştım... Daha sonra bir başka hastanede üç ay antibiyotik tedavisi gördüm. Ama tedavi gördüğüm bir ay süresince kemiklerin kaynaması için pek bir şey yapılamayacağı ve artık hayata bu şekilde alışmaya çalışmam gerektiği söyleniyordu. İyileşemeyeceğimi doktorların ağzından öğrendiğimde beynimden aşağı kaynar sular döküldü. Bu ömür köprüsünde kemiklerim erimiş, canım acımıştı. Sakat birisi olarak yaşayacak oluşum yüreğimi de yaralamıştı. Hayat köprüsünde bu halimle öylece asılı kalmıştım. Tedavi sürecinde yaşadığım memnuniyetsizlikleri dava ettim. Ne var ki davalarım da boşa çıkmıştı. Çünkü ben bir yabancıydım... İşte gurbette hayat... Nermin Aydın-İsviçre Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00