Çocukluk arkadaşım Özge

A -
A +

Onun­la ay­nı mem­le­ket­ten­dik, hat­ta ak­ra­bay­dık. Onun an­ne­siy­le be­nim ba­bam öz am­ca ço­cuk­la­rıy­dı. Ben al­tı ya­şın­day­ken, he­nüz ço­cuk­ken biz An­ka­ra'ya göç et­tik. On­lar mem­le­ket­te ha­tı­rı sa­yı­lır, var­lık­lı­lar ara­sın­day­dı­lar ve çok sev­dik­le­ri mem­le­ket­le­rin­den göç et­me­le­ri­ni ge­rek­ti­re­cek bir du­rum­la­rı yok­tu. Ara­dan yıl­lar geç­ti. Genç kız ol­muş­tuk. Onun­la An­ka­ra'da tek­rar bir ara­ya gel­dik. Tıp Fa­kül­te­sin­de oku­yor­du. Ben­se il­ko­kul­dan son­ra oku­ya­ma­mış bir di­kiş atöl­ye­sin­de ter­zi­lik öğ­re­ni­yor­dum. Onun ab­la­sıy­la be­nim ağa­be­yim bir­bi­ri­ni sev­miş­ler ama ba­ba­sı bi­zim yok­sul­lu­ğu­mu­zu ba­ha­ne ede­rek ver­me­yin­ce iki genç ka­ça­rak ev­len­me­yi yi­ne ba­şar­mış­tı. Ara­dan yıl­lar ge­çip Öz­ge An­ka­ra'da Tıp Fa­kül­te­si­ni ka­za­nın­ca ara­da­ki kır­gın­lık­lar kal­kıp bir­bi­ri­mi­ze gi­dip gel­me­le­re baş­la­mış­tık. Her ne ka­dar öğ­ren­ci yur­dun­da kal­sa da haf­ta son­la­rı ab­la­sı­nı zi­ya­re­te gel­di­ğin­de, ben ise ağa­be­yi­mi ve ye­ğen­le­ri­mi zi­ya­re­te git­ti­ğim­de ba­zen kar­şı­la­şı­yor soh­bet edi­yor­duk. Çok ba­şa­rı­lı ve ze­ki bir öğ­ren­ci idi. Mad­di hiç­bir prob­le­mi yok­tu. Ba­şa­rı­lı bir dok­tor ol­mak, çı­ta­yı hep yük­selt­mek, ka­ri­yer sa­hi­bi ol­mak en bü­yük ide­aliy­di. "Ha­di gel bi­raz do­la­şa­lım" de­di­ğim­de; "Be­nim do­laş­ma­ya şim­di­lik za­ma­nım yok, he­le oku­lu­mu bi­ti­re­yim; ha­ya­ta atı­la­yım, ge­ze­cek eğ­le­ne­cek çok za­ma­nım ola­cak. Yurt dı­şı­na da gi­de­ce­ğim, her şe­yim de ola­cak" di­ye kar­şı­lık ve­rir­di. Ben­se boy­nu­mu bü­ker, ona "Hak­lı­sın" gi­bi­ler­den ba­şı­mı eğer­dim. Ger­çek­ten ona çok gıp­ta edi­yor­dum. "Ne ka­dar şans­lı" di­ye dü­şün­mek­ten ken­di­mi ala­mı­yor­dum. Yıl­lar su gi­bi akıp ge­çi­yor­du. Ben yir­mi ya­şı­ma gel­di­ğim­de ev­len­dim. İki­şer yaş aray­la üç ço­cu­ğum ol­du. Eşim nor­mal bir dev­let me­mu­ruy­du. Ben de ev ha­nı­mı ve an­ney­dim. İki oğ­lum ve bir kı­zı­mın ba­kı­mıy­la uğ­ra­şı­yor­dum. Beş ki­şi­lik ko­ca­man bir ai­ley­dik. Ol­sun, ço­cuk­la­rı­mı ca­nım­dan çok se­vi­yor­dum. On­la­rı en iyi şe­kil­de ye­tiş­ti­re­bil­mek için bul­du­ğum bü­tün ki­tap­la­rı oku­yor­dum. O za­man in­san­la­rı lü­zum­suz ye­re meş­gul eden te­le­viz­yon di­zi­le­ri pek yok­tu. Oku­ma­yı çok se­vi­yor­dum. Ama il­ko­kul­dan son­ra oku­mak kıs­met ol­ma­mış­tı. Bir dip­lo­mam ol­ma­mış­tı ama oku­ma­ya olan me­ra­kım ve sev­gim sa­ye­sin­de ne­re­dey­se ken­di­mi bir pro­fe­sör ka­dar bil­gi­ye sa­hip his­se­di­yor­dum. Üs­te­lik her alan­da ço­cuk­la­rı­ma, eşi­me, kom­şu­la­rı­ma bil­dik­le­ri­mi, öğ­ren­dik­le­ri­mi uy­gu­lu­yor­dum. Bir öğ­ret­men, bir psi­ko­log, bir he­kim gi­biy­dim. Ço­cuk ve genç­li­ğin ruh ha­li­nin na­sıl ol­du­ğu­nu ben­den iyi bi­len ola­maz­dı. Çün­kü bu branş­lar­da ni­ce uz­ma­nın ki­tap­la­rı­nı su­lar sel­ler bi­tir­miş­tim. Kı­sa­ca­sı üç ta­ne pı­rıl pı­rıl genç ye­tiş­tir­miş­tim. Baş­ka­la­rı­na da fay­da­lı ol­muş­tum. Bu ara­da din kül­tü­rü­mü de ak­sat­ma­mış, "Sea­det-i Ebe­diy­ye" ad­lı il­mi­ha­li ve "İs­lam Ah­la­kı" ki­ta­bı­nı her fır­sat­ta oku­yor, na­maz­la­rı­mı da han­gi şart­ta olur­sa ol­sun ak­sat­ma­ma­ya gay­ret edi­yor­dum. Bu sa­ye­de sev­gi­yi, hoş­gö­rü­yü, mer­ha­me­ti ve al­ma­yı de­ğil ver­me­yi öğ­ren­miş­tim. İn­san­la­rı ve ai­le­mi mut­lu ede­bil­mek için her tür­lü fe­da­kâr­lı­ğı se­ve­rek ya­pı­yor­dum. Mak­sa­dım in­san­la­rın bir oku­la git­me­den de ken­di­le­ri­ni ye­tiş­ti­rip bü­yük bir kit­le­ye fay­da­lı ola­bi­le­cek­le­ri­ni an­lat­mak. Be­ni ta­nı­yan her­kes bu­na şa­hit­tir... Ney­se yi­ne ço­cuk­luk ar­ka­da­şım Öz­ge'ye dö­ne­lim. Onu çok uzun se­ne­ler gö­re­me­dim. Yen­gem, ya­ni Öz­ge'nin ab­la­sı ba­na onun hak­kın­da bil­mek is­te­dik­le­ri­mi, gö­rüş­tü­ğü­müz za­man­lar­da laf açıl­dık­ça an­la­tı­yor­du. Oku­lu­nu ba­şa­rıy­la bi­ti­rip dok­tor ol­muş. Ger­çek­ten de yurt dı­şı­na da gi­dip ge­li­yor­muş. Ken­di­si gi­bi bir de dok­tor­la ev­len­miş. Bir de kı­zı var­mış. Uz­man­lık ala­nın­da pro­fe­sör­lü­ğe ka­dar yük­sel­miş. Hem has­ta­ne­de gö­rev ya­pıp hem eşiy­le bir­lik­te özel mu­aye­ne­ha­ne iş­le­ti­yor­lar­mış. Kı­zı­nı da okut­mak için yurt dı­şı­na gön­der­miş­ler. (De­va­mı ya­rın) Ru­muz: "Ka­ri­yer"-An­ka­ra Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.