"Sevmek suç mu baba?.."

A -
A +

Gençliğimde kalan tozpembe günlerdi... Aralık ayının soğuk günleri... O zamanlar 17 yaşındaydım. Hayatımın en mutlu olduğunu zannettiğim dönemlerimdi. Seviyor ve sevildiğimi zannediyordum. Şimdiki gibi mesajlaşmalar yoktu o zaman. Parklarda, simit cafelerde, pastanelerde, sinemalarda da buluşamıyorduk. Ama o dönemler mektup üstüne mektup atıyorduk birbirimize. Benim hayalim gerçekten evlenmekti. Yoksa gününü gün etmek değildi. Mektuplarımda sevgilime her cümlede bunu anlatmaya çalışıyor, aynı duygulara benzer cevaplar alıyordum. Hatta daha net söyleyeyim isterseniz. Böyle kararlaştırmıştık. Evlenecek ve mutlu olacaktık. Bir gün bu gizliden gizliye mektuplaşmalarımı ailem fark etti. Annem hemen babama söylemiş. Babamın tepkisi zannettiğim gibi olmadı. Babacığım beni, saçlarımdan tutup yerlerde sürüklemedi. Eşek sudan gelinceye kadar dövmedi. Bağırıp çağırmadı hiç. "Aferin kızım. Çok iyi etmişsin" mi dedi peki? Hayır, onu da yapmadı. Beni bir arkadaş gibi aldı karşısına ve dedi ki: -Kızım bu yaşta vereceğin kararlar su üstüne yazı yazmak gibidir. Kumdan kale yapmak gibi... Çok çabuk yıkılır, çok çabuk kaybolur. Tozpembe hayallerin pembeliği gittiğinde geriye toz duman kalır. Çünkü siz henüz sevgili olmanın, evlenmenin, aile olmanın, anne babalığın bilincinde olacak yaşta değilsiniz. -Ama baba? -Bir dakika sözümü kesme benim. Eğer seviyordum evlendim diyen herkes gerçekten hep mutlu olabilseydi mahkemelerde dosyalarca boşanma davaları olur muydu? -Biz ikimiz çok iyi anlaşıyoruz ama... -Git de bak bakalım o dosyalara. Çoğunluğu birbirini severek evlenmeye karar verenlerin dosyalarıyla dolu mu değil mi? -Sevmek suç mu baba? -Hayır, suç değil. Ama siz sevmiyorsunuz kızım. Sevdiğinizi zannediyorsunuz. Sizin sevgi dediğiniz bu hal nedir biliyor musun? Acıkan insanın önüne getirilen yemeğin tadına tuzuna, aldırış etmeden yemesi gibidir. Ama karnı doymaya başlayınca yemekteki noksanlar birer birer belirmeye başlar. İnsan "Bu ne biçim yemek?" der. Ama anne baba siz ne kadar aç olursanız olun sizin önünüze en sevdiğiniz yemeği getirmeye çalışır. Çünkü sizin neden hoşlandığınızı neden üzüldüğünüzü en iyi sizi yetiştiren aileniz bilir. Dolayısıyla doysanız bile yemeğin lezzetinden hiç bıkmazsınız. -Yani şimdi ben? -Evet kızım. Şimdi sen gençsin ve onun gerçekten senin aile yapına, kültürüne, inancına uygun olup olmadığını bilemiyorsun. İdeal bir eş olup olmayacağını bilemiyorsun. Açlığın senin gözlerini kör ediyor. -Kim biliyor peki? -Biz biliyoruz kızım. Ve diyoruz ki sana vazgeç o su üstüne yazılan yazılardan. Bu konuşmalar beynimi bulandırdı. Duygularım "Vazgeçme sakın!" diyordu. Ama vicdanım babamı bir türlü haksız çıkartamıyordu. O benim babamdı ve asla kötülüğümü istemezdi. Benim sevinmem için her türlü isteğimi yerine getirmeye can atan bir adam, bu konuda benim üzülmemi niçin istesindi ki? Aradan çok geçmedi. Anneciğimin duaları sayesinde mi? Babamın sözlerine saygı duymak arzumdan mı bilemiyorum, hiç beklenmedik bir anda bana dünür geldi birileri. Babamla konuştuklarımdan sonra bu gelişen olaya tepki gösteremedim. Kararı aileme bıraktım. Onlar da araştırıp soruşturduktan sonra uygun gördüler. Üç ay içerisinde evlendim. Beyim, çok da yakışıklı değildi. Ama ailemin seçtiği gibi benim yetişme kültürüme ve değerlerime uygun biriydi. Ailem bunu araştırmıştı işte. Bu sağlam uyumluluk sebebiyle şu an evliliğimiz çeyrek asra yanaştı. Ben hâlâ evliliğimden bıkıp usanmadım. Çok ama çok mutluyum. F.Y.- Yalova >> Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.