Eh be Kotul Dağı...

A -
A +
“Islanır, üşürsünüz, yorulursunuz, uykunuz gelir ama uyuyamaz, oturamazsınız bile...”
 
İlk sevkiyatta beni de helikopterle Kotul'a gönderdiler. Gittiğim gün jandarma ekibiyle gece Kotul Dağı eteklerine kaçakçı pususuna gittik.

Hiç unutmuyorum acayip bir dolunay ve çok sıcak esen bir rüzgâr vardı. O gece İran Urumiye'den Türkiye'ye katırlarla eşya geçiren kaçakçıları yakalayıp karakola geri döndük. Bilenler bilir, Hakkâri Yüksekova için “Doğunun Paris'i” derler. Dünyada çıkan herhangi bir elektronik cihazı; daha pazara girmeden Yüksekova'da bulursunuz. Hem de çok ucuz fiyata...

Neyse yakaladığımız katırlarda bol miktarda fotoğraf makinesi, elektronik malzeme ve sigara vardı. Hepsi kayıt altına alındı ve mavi etiketli kırmızı birer paket Marlboro operasyona giden 17 askere verildi. Sonra “sürgüne niye geldin?” geyikleri başladı ama kimseye bir şey anlatmadım. 

Karakol komutanı beni bir jandarma timine katarak Kotul Dağına iki günlük gece intikallerine yolladı. Çavuşluk rütbem vardı ama sürgüne gittiğim için sökülmüş, ya da bana öyle söylenmişti. Neyse erzakımızı sırt çantamıza yükleyip Kotul Dağına gittik. 

Eh be Kotul Dağı... Gece dağ pusularını bilenler bilir, akşam 19 ile sabah 06'ya kadar mevzide ayakta nöbet tutarsın. Uyumak, konuşmak, ses yasaktır. Bölge zaten o zamanlar da hassas. En ufak bir çıtırtıda basıyoruz mermiyi. O dağda yaşanılanlar, çatışmalar vs. anlatılmasın kalsın ama o mevzilerde gece bir saatin bir gün gibi uzun olduğunu söyleyebiliriz. Sabah olmaz o dağda. Sizi güneşin batışı uyutmaz, güneşin doğuşu da ayıltmaz. Siz zaten o saatlerde uyanıksınız
ve ayaktasınızdır. 

Önünüzde, ayaklarınızın altında Urumiye Ovası ve ışıkları, zirvede siz ve karanlık… Ve zamanın durması… Her şeyin anlamını yitirmesi… Ölme isteği…

“Bu günler bitmez” mırıltıları… Yağmurlu günler öyle yıldırımlar düşer, öyle şimşekler çakar, öyle gök gürültüsü hissedersiniz ki sanki bulutların içindesinizdir.

Islanır, üşürsünüz, yorulursunuz, uykunuz gelir ama uyuyamaz, oturamazsınız bile. Gözünüzü bile kırpmadan o pusuda beklersiniz işte. Vatan kutsaldır, can tatlıdır arkadaş. Can yanması, can kaybından daha iyi bir şeydir. 

Neyse günler iki gün dağda, bir gün karakolda geçmeye başladı. Gece pusularında şiir yazardım içimden. Sonra düşünürdüm Cemal Süreya, Cahit Zarifoğlu, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemil Meriç vb. acaba burada nöbet tutsalardı ne hissederlerdi? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.