GATA’da geçen günlerim

A -
A +
“Haberde GATA’ya başörtülü hekim atandığı yazıyor. Bugünleri hayal bile edemezdik.”
 
Bugün gazetede okuduğum bir haber beni değişik duygulara götürdü. Haberde GATA'ya atanan hekimler arasında başörtülü bir hanımın da olduğu yazıyor. Bugünleri görebileceğimizi hayal bile edemezdik.
GATA’da benim de çok günlerim geçti, çoğu asker ailesi gibi. 2000’li yılların başında, kızım küçükken hastalanmıştı. 10 gün kaldım GATA’da. Çok üzüntülü günler geçirdim. Hastalığı tehlikeliydi. İki rekât namaz kılabilmek için hastanenin uyumasını bekledim. Herkes uyudu, kıbleyi bile bilmiyordum. Birine sorsam bizim namaz kıldığımızı öğrendikleri için beyimi ordudan atarlardı.
Kapıyı kilitledim. Kıblenin hangi yön olduğunu kendim tahmin ederek ve Rabbime sığınarak iki rekât hacet namazı kıldım korku ile ve alelacele.
O gece Elazığlı bir kadının oğlu vefat etti hastanede. Üç kişi bekleme salonunda buluştuk. Mevtanın ruhu için Yasin-i şerif okumak istedik. Lakin yakalanırız diye korktuk, elimize Mushaf almadık, alamadık. Başımızı da örtemezdik hastanede zaten. Kamusal alandı ve askerî personel için zaten hepten yasaktı. Oğlu ölen teyze Yasin suresini ezbere biliyormuş. Ezberinden ve fısıltıyla okudu, biz dinledik.
Küçük kızımı 2003 yılında GATA’da dünyaya getirdim. O yıllar bulunduğumuz ortamda “Allah” demek yasaktı. Bebek doğmuştu, biz üç tane birbirini tanımayan anne, yoğun bakımda aynı odadaydık. 
İmanımızın ve inancımızın gereği Allahü teâlâyı anma ihtiyacı hissediyorduk. Üçümüz de inançlı insanlarmışız, hemşireler ve görevliler çıkınca hemen dinimizden konuşuyorduk.
Meğer onlar da benim gibi gizliden namazlarını kılıyorlarmış. Bunu bir suç itirafı gibi, büyük bir sır gibi birbirimize söylüyorduk.
Eşlerimiz emekli olunca kapanabileceğimizi de birbirimize müjdeliyorduk. Üç subay eşi çok güzel sohbet ediyorduk. Odaya bir görevli geldiği anda da hemen susuyorduk. "Peygamber ocağı" olan askeriye, sanki "dinsizlik ocağı" gibi uygulamaya sahne oluyordu. Peygamberimizden bahsetmeye Allah’ın adını anmaya korkuyorduk. O kadar hasretmişiz ki dinimizi konuşmaya üçümüz de sabaha kadar uyumadık. O yorgunluğa ve uykusuzluğa rağmen sohbetin tadına doyamadık ve zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık.
Şimdi o hanımlar nerede kim bilir? Ama eminim bu haberi okuduklarında onlar da benimle aynı duyguları yaşıyorlardır. Güzel dinimizi ve inançlarımızı yasaksız rahat yaşayabilecek olmanın mutluluğunu...
          Rumuz "Sıla"-Antalya
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.