Birbirimizi ne çok sevmiştik...

A -
A +
 “Benimle gelecekle ilgili sohbetler ediyordu. Garibimin en büyük hayali şehirde yaşamaktı...”
 
Evime katkı sağlamak için beni hâli vakti yerinde bir adamın yanına çobanlığa verdiler. Yedi yedi sene o adamın çobanlığını yaptım. Onun benimle yaşıt bir de kızı vardı. Büyüyorken hâliyle gönlümüz birbirimize düştü be ya… Benim ona gönlüm düştüğü gibi onun da bana gönlü düşmüştü. Bana ara sıra yemek getirdiğinde bir şeyleri bahane ederek yanıma oturuyordu. Benimle gelecekle ilgili sohbetler ediyordu. Garibimin en büyük hayali şehirde yaşamaktı...
Derken bir gün onunla olan sevdamızı babası öğrenmiş. Hiç acımadan beni işten çıkarmıştı. Bana o güne kadar kazandığım hak olarak da bir eşek bir de balta alacak kadar bir para vermişti.
Yapacak bir işim olmadığından balta ile ormana gidip; odundan çok daha para ettiği için ağaçların gövdelerinden çıra çıkarıyordum. Daha çok çıra çıkarabilmek için de, önüme gelen her çam ağacının gövdesini yaralıyor içinde çıra olup olmadığına bakıyordum. Hiçbir şey bilmiyordum…
Bir gün köyümüzün imamı beni gördü ve dedi ki:
“Ragıp oğlum. Bakasın bu ağaçlar da canlıdır be ya. Her ağaca balta vurup yaralamasan derim. Bak tee oralarda devlete millete yaramayan kambur, kurumaya yüz tutmuş ağaçlar vardır. Gidesin onların çırasını çıkarasın” dedi. Sonra da yüreğime ateş saldı;
“Çıra çıkarttığın ağaç, yıllarca kendini tamir etmeye çalışır acı çeker. Sonra onların ahı bir gün seni de bulur be ya” dedi.
Ah koca kafam ah… Çok para kazanacağım diye ben yine bildiğimden şaşmadım. Çıkarttığım çıraları evde kuru bir yerde istif ediyor, onları hazır hâle getirmek için elimden geleni yapıyorum. Köydeki arkadaşlarımdan da yardım alarak kış başlangıcında onların hepsini kasabaya getirip akrabamız olan bir teyzenin ahırına istif ediyordum...
Yine bir gün o istif ettiğim çıraları biraz yol parası bulunca şehre götürüp satacaktım. Köyümüzün sevilen gençlerinden birisi şehirdeki verem hastanesine yatmıştı. Evli ve üç çocuğu vardı. Zavallının yattığı günden bu yana pek ziyaretçisi de olmamıştı. Çünkü fakirlikten karısı ve çocukları şehre gidememişlerdi. Herkes çok üzülüyordu ama yapacak bir şey yoktu. Ben de eğer şehre gidersem o verem hastası Hasan Ağabeyi ziyaret etmek istiyordum. Şehirde babamın bir asker arkadaşı vardı. Deri ticareti ile uğraşıyordu. Hatta benim sünnetimde köyümüze geldiğinde elinde bir fotoğraf makinesi ile gelmişti... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.