“Bu genç çok taze, kıyamam!..”

A -
A +
“Bak evlat! Bu hastanın özel bir arabayla gitmesi gerekir. Senin araba tutacak paran var mı?”
 
Ragıp Baba anlatıyor, ben de can kulağıyla dinliyordum:
O gün beraberce çektirdiğimiz fotoğraflardan birisini de bize göndermişti. Ne kadar çok sevinmiştik.
Hâlâ mushafın kabında durur be o resim… İşte o resme bakarak, şehre gittiğimde bu amcadan yardım alabilirdim...
Arkadaşlarımdan bulup buluşturduğum parayla kasabadan şehre giden bir kamyona çıraları yükledim.
Gideceğim insanın fotoğrafını da gösterince kasabalı şoför babamın asker arkadaşını tanıdığını söyledi. Hakikaten de onun dükkânının önüne kadar beni götürdü. Çıraları da oraya boşalttık. Adı Sait Amca idi. Beni tanıdı. Deposuna çıraları yerleştirdik. Ertesi gün de çıraları bir arkadaşına hem de toptan satıverdi. Ömrümde ilk defa bu kadar parayı bir arada görüyordum. Beraberce yemek yedik: Mutluluktan uçuyordum. Çay içerken hastanede çalışan bir görevli içeriye girdi. Meğer Sait Amcanın hastanede yatan Hasan Ağabeyden haberi varmış.
Hasta bakıcı ona dedi ki:
“Sait Amca sizin hasta son anlarını yaşıyor. Köyden gelip giden yok mu? Başhekim umudu kesti. Beni de buraya size haber vermeye gönderdi. Köyden gelen birisi olursa haber verirsen sevinirim” dedi.
Sait Amca yüzüme baktı. Hasta bakıcıya:
“Bu delikanlı var ama o şekilde bir hastayla bu delikanlının yolculuk yapmasını uygun görmüyorum. Bu, daha çok taze, çok genç” dedi.
Ama ben Hasan Ağabeyin ölmeden evvel son bir defa çoluk çocuğunu görmesi için onu götürebileceğimi söyledim... Hasta bakıcı ile beraber doğruca başhekimin yanına çıktık. Başhekim bana hastanın durumunu anlattı. Belki son bir defa çoluk çocuğunu görmeye fırsatı olur diye çıkış işlemlerini hemen yaptırıp bana da;
“Bak evlat! Bu hastanın özel bir arabayla gitmesi gerekir. Senin araba tutacak paran var mı?” dedi. Ben de “Çıra satmıştım onun parası duruyor” dedim.
Tekrar bana döndü:
“Yolda kar kış olacaktır. O bakımdan zinciri olan bir cip tut kapıya getir” dedi.
Dediklerini  yaptım. Hasan Ağabeyi de alarak cip ile yola çıktık... Kar şehirden çıktıktan sonra şiddetini arttırdı. Dağlara doğru çıkıldıkça araba zorlanıyor, zincir olmasına rağmen ancak yarı hızımızla gidiyorduk. Hastanın nefes alıp vermesi de zorlaşmıştı. Ara sıra öksürdüğünde ağzından çıkan kan zerrecikleri yüzüme sıçrıyordu. Hastalığın bulaşıcı olduğunu hem bilmiyordum, hem umurumda bile değildi. İnsanlık ölmüş müydü?.. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.