Giderken de ağladık!..

A -
A +
“1990 Ağustos'unda Kütahya’ya tayinim çıktı. Köye geldiğimde nasıl çok ağlamış isem ayrılırken de ağlıyordum.”
 
 
Köyde bir gün birkaç kişi toplandık. “Camiyi açıp biz kendimiz namaz kılalım” dedim... Camiyi açtık. Hepimiz abdest alıp içeri girdik. Namazımızı kıldık ama namaz sonuna doğru baktık ki hepimizin üstü başı pire kaynıyordu.
“Kimse ayrılmayacak” deyip caminin hoparlörden anons ederek köylüyü caminin yanına topladım. Onlara durumu anlattım. Camideki bütün halı ve kilimleri dışarı çıkardık. Bütün köylü kazanları tencereleri suyla doldurup ateşe koyduk. Caminin içini dışını her taraflarını sabunlu suyla temizledik. Halıları, kilimleri hepsini yıkadık. Cami pırıl pırıl olmuştu. Zaten oralarda camiler hep ahşaptı....
Eşim “Üzeyir, üstünü başını dışarıda çıkar aman eve o hâlde girme” diyordu.
İki gün sonra yine muhtarımızla ilçe müftülüğüne gittik. Camiyle ilgili yaptıklarımızı anlattık. Müftü söz verdi. Gerçekten de bir hafta sonra imamımız geldi ve göreve başladı.
Köylüler imam gelince de çok sevinmişlerdi. İmam köyden memnun kalsın, gitmesin görevine devam etsin diye bütün köylü imamın yemeğini veriyor, odununu getiriyor âdeta ona pervane oluyordu...
Bu köyde tam üç yıl kalmıştık.
1990 yılının Ağustos ayında Kütahya’ya tayinim çıktı. Hani köye geldiğimde nasıl çok ağlamış isem şimdi de ayrılırken çok ağlayacaktık.
Köyden ayrılırken; bütün köylü çoluk-çocuk okulun yanındaydı. Kadınlar da eşimin yanından hiç ayrılmıyorlardı. Eşimi çok seviyorlardı. Kısa bir konuşma yapmak istedim.
“Hakkınızı helal ediniz” diyebildim. Sözler boğazımda düğümlenmişti. Konuşamadım.
Herkesle ayrı ayrı sarılıp kucaklaştık. Helalleştik ama hiçbir şey konuşamadık.
Bütün köylü ağlıyordu. Birinci sınıfı bitiren bir öğrencim, yanıma geldi. Ayaklarıma sarıldı:
“Öğretmenim niye gidiyorsun?” dedi.
Ona sarıldım, öptüm. Boynuma sarıldı, hiç bırakmıyordu.
“Sen büyüyünce anlayacaksın” dedim.
Eşim ve oğlumla birlikte arabaya binip ayrıldık. Dönüp de arkama bakamadım. Eğer geriye baksaydım, herhâlde geriye dönerdim…
Aradan yıllar geçti… Sonraları öğrendim ki, köylülerin büyük çoğunluğu İstanbul’a ve başka illere göç etmişler. Köyde birkaç aile kalmış. Köydeki okul da kapanmış. Ama köylüler hiç imamsız kalmadıklarını söylüyorlardı. Ayaklarıma sarılan o 1. sınıf öğrencim de büyüyünce rotasyonun ne olduğunu ve köy öğretmenlerinin hâlini öğrenmiş ve beni anlamıştır inşallah...
      Üzeyir Özkan-Balıkesir
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.