Haziranda kışı yaşadık!..

A -
A +
“Gündüz sanki geceye döndü. Her taraf kapkaranlık… Kıyamet kopmuştu sanki…”   Köyümüz kasabaya çok uzaktı. Yaya olarak altı-yedi saat çekiyordu. Öyle şimdiki gibi yol, araba vasıta bulmak mümkün değildi. Yoktu çünkü. Köyümüz tam Rusya sınırında 70-80 haneli bir köydü… İki dağın arasında bir vadi gibi uzanıyordu. Hatta yaylaya çıktığımızda sınırdan Rusya topraklarını rahatlıkla seyredebiliyorduk. Güney tarafına bakan dağcık daha ufak olup alçak kısımları bağ-bahçe tarla, yüksek kısımları ise meşe karaağaç çam ağaçlarıyla kaplıydı. Arka kısımdaki dağ daha yüksek olup çam, köknar, ladin ağaçlarıyla kaplıydı. Hatta öyle ormanlarımız vardı ki sanki Afrika’nın balta girmemiş ormanlarını andırıyordu. Zaten bizim Artvin’in en önemli özelliği buydu. Sadece bizim oralar değil diğer taraflarda da orman çoktu. Dağları, suları, temiz havası ve doğal güzelliğiyle eşi bulunmaz bir değer taşıyordu. Bunu sadece biz Artvinliler değil orayı gören herkes kabul ediyor ve söylüyor. Yükseklere çıkıldıkça ormanlar bitiyor, seyrine doyulmaz yeşilliklerle kaplı yaylalar uzanıyor. Köyümüzün tam ortasından dağlardan ve yamaçlardan inen sularla beslenen bir dere akıyor. Biz bütün ihtiyaçlarımızı bu dereden karşılıyorduk. Bazen yaz aylarında kuruma noktasına gelen bu dere, bazen kışın ve çok yağmurlu havalarda öyle bir coşuyordu ki yanına yaklaşamıyorduk. Köyümüz tipik bir Anadolu köyüydü. Bir ilkokulumuz bir de camimiz vardı. Çevresi çok ormanlık ve dağlık arazi olması nedeniyle ekilebilir yerler azdı. Herkesin ancak birkaç tarlası vardı. Onlar da fazla büyük değildi. Genelde en fazla mısır olmak üzere patates, buğday, fasulye ve diğer şeyler ekilirdi. Biz mısır ekmeği ile büyüdük. Yıl 1967… Yine tarlaların büyük bir bölümüne mısır ekmiştik. Sanırım haziran ayıydı… O zamana kadar hiç olmamış bir şey oldu. Hem de haziran ayında korkunç bir fırtına oldu. Gündüz sanki geceye döndü. Her taraf kapkaranlık… Kıyamet kopmuştu sanki. Önce şiddetli bir rüzgâr sonra yağmur ve arkasından dolu… Ama o dolu parçaları fındık hatta ceviz büyüklüğündeydi. Herkes büyük bir korku içinde dualar ediyordu. Fırtına ve yağmur iki saatten fazla sürmüştü. Köyü âdeta sel götürmüştü. Haziran ayında ocak ve şubat ayını yaşamış gibiydik. DEVAMI YARIN 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.