“Unuttun galiba o kadını?..”

A -
A +
“Kendime kızmaya başladım. Bu anda ne yapabilirdim? Tek çare eve geri dönmekti...”
 
Dükkânım ile iş yerim arasında yaklaşık beş kilometrelik bir mesafe var. Otobüs minibüs kullanmak çok iyi oluyor ama “masrafa ne gerek var” diyerek bu mesafeyi yürüyerek gidip gelmeyi daha çok tercih ediyorum.
O gün kahvaltıyı yapıp evden çıktım. Hava da biraz çiseliyordu. Yola çıktıktan sonra “şemsiyeyi alsam mı almasam mı?” derken üşendiğimden eve geri dönmek istemedim.
Kendi kendime “ahmakıslatan dedikleri cinsten bir yağmur bu olsa gerek. Ben de böylece 'ahmak' olduğumu tescilliyorum” diye düşünerek yürüdüm.
Dükkânın önüne varana kadar başım, montum omuz kısmı ıslanmıştı aslında. “İçeri girince montu sandalyeye asar kuruturum” diye düşünüyordum.
Çantama elimi attım, anahtar yok… Sağını kurcaladım, solunu kurcaladım yok… Ceplerime baktım yok!
“Hayda! Şimdi bu yağmurda bu da unutulur mu be?"
Kendi kendime öfkelenmeye başladım. O anda ne yapabilirdim? Hiç! Tek çare tekrar eve geri dönmekti… Başladım hanıma içten içe homurdanmaya:
“Bre kadın bir sormaz mı? Bir hatırlatmaz mı insan?”
Sanki her zaman soruyormuşum gibi… Yani kendi unutkanlığımızı da hanıma yamıyoruz ya pes doğrusu… Şu hanımlar olmasa ne yaparız bilmem…
Böyle böyle o yolu tekrar eve geldim… Hayli de ıslanmıştım… Kapıyı çaldım… Hanım şaşırmış hâlde:
“Ne o şemsiye almaya mı geldin yoksa?” dedi.
Biraz canım sıkkındı… Durumu anlatıp “bir anahtar yüzünden onca yolu yürüdüm ya” dedim. “Bu kadar da unutkanlık olmaz ki ya… Sen de bir hatırlatmazsın ki!” diye saydırmaya başladım… Hanım sakince dedi ki:
“Yürüdüğüne şükretmiyorsun da böyle homurdanıyorsun… Unuttun galiba muayenehanede gördüğün o kadıncağızın hâlini?”
"Hangi kadıncağız ya?"
“Hani doktorun muayenehanesinde bir sağa bir sola zar zor adım atarak yürümeye çalışıyordu kadıncağız… Kocası demişti ki:
“Yeter artık yoruldun biraz dinlen...”
Kadıncağız ne cevap vermişti: “Bırak Hulusi bırak… Trafik kazasından sonra iki sene boyunca yatağa bağlandığım yeter… Tedavi sonrası yürüyebilmenin ne büyük bir nimet olduğunu şimdi anladım… Bırak yürüyeyim bırak!..”
Gerçekten yaşarken hatırımıza bile gelmeyen, kaybettiğimizde dünyayı versek bir daha sahip olamayacağımız öyle büyük nimetlere sahibiz ki… Öfkelenmek ne kelime, şükretmek lazım şükretmek… “Allah’ım ayaklarım var ya, anahtarı kaç defa unutursam unutayım” dedim, hanıma bu hayırlı ikazı sebebiyle teşekkür ederek…
          Süleyman Şahin-Mersin
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.