Onun için işten bile kovuldum!..

A -
A +
 “Onsuz geçen her anım her saniyem bana büyük bir acı vermeye başlamıştı…”
 
Hep onun peşinden koştum, onun için ağladım sabahlara dek… Onun için iyi bir ressam oldum, onu çizdim günlerce aylarca. Onun için şair oldum şiirler yazdım sayfalar dolusu…
Kar demedim kış demedim nöbet tuttum kırmızı panjurlu evinin önünde. Bana göre ben ona aittim ona adamış ona vermiştim kendimi. Onun için serdengeçti bir şövalye olmuş nice savaşlar vermiştim köşebaşlarında ona laf atmak şöyle dursun yan gözle bakan serserilerle... Kalbimin, benliğimin sevgilisi zannedip onunla yaşamıştım yıllar yılı.
Onu tanıdıktan sonra her türlü emri yerine getirebilecek robot gibi olmuştum. Aklım fikrim hep onda idi. Ruhumla bedenimle ben ona aittim. Başak sarısı saçları deniz mavisi gözleri ile âdeta beni benden alıp gitmişti.
Soluduğum havada; yediğim yemekte, yürüdüğüm yolda, okuduğum kitapta, yazdığım şiirde, çizdiğim resimde… Velhasıl yaşayışımın her anında o vardı. Onunla yatıyor onunla kalkıyordum.
Her gün okul çıkışlarında onu takip ediyor gün boyunca sokaklarda onun gölgesi oluyordum. Bazen göz göze geliverdiğimiz oluyor bana hafifçe gülümsüyordu. İşte o anda vücudumu, tarifi mümkün olmayacak bir duygu kaplıyor ve ben alev alev yanmaya başlıyordum.
Onsuz geçen her anım her saniyem bana büyük bir acı vermeye başlamıştı. Onun yokluğundan bir hasret çukuruna düşmüş fokur fokur kaynamaya başlamıştım. Onu biraz daha fazla görebilmek için işimi aksatmaya başlamış en sonunda çalıştığım iş yerinden de kovulmuştum. İşte tüm felaketler bundan sonra başladı. Başka bir işe de girmediğimden zaten kısıtlı olan maddi imkânlarım yavaş yavaş erimiş en sonunda meteliğe kurşun atar hâle gelmiştim. Allah’ım bu acı ızdırap ve hasret daha ne kadar sürecekti?
Nasıl cesaret edip de bu kıza kendisini sevdiğimi söyleyebilecektim? Aradan aylar yıllar geçmiş hâlâ ben başladığım yerdeydim ve bir arpa boyu yol gidememiştim.
Değişen sadece zaman ve bendim. Bu platonik aşkın vücudumda açtığı tahribatlar her geçen gün ağırlaşmaya başlamıştı. Saçım sakalım ağarmış ve uzamış, yıkık dökük pejmürde bir adam olup çıkıvermiştim.
İş yok, para yok, giyecek yok, yiyecek yok. Yok, yok... Velhasıl perişan acınacak bir haldeydim ve sefilleri oynuyordum. Artık gün geliyor bir tren garında yatıyor gün geliyor bir sabahçı kahvehanesinde pinekliyordum... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.