Köyde hayat başka güzel

A -
A +
“Tırpancılar da işi bilen insanlardı. Tarlada dizilir, ritmik hareketlerle ellerini kaldırırlardı...”
 
 
Köylünün işi de zevki de bir başka güzeldi o yıllarda… Baharın gelmesi tabiatın yeşillenmesi ile yetişen çiçekleri, çiçek açan ağaçların kokusunu teneffüs ettiğinde insanda bir gençlik, bir dinçlik tazelik hissedilirdi. Tabiata güzellik peyda olduğu gibi insanda da bir tazelik hissedilirdi.
Sonbaharının ayrı bir güzelliği de vardır. İnsanlarda temmuz ayı gelirken bir heyecan başlardı. Çünkü sıcakların artmasıyla ekip biçme zamanı da gelmiş demekti. İşler çoğalır, ekin biçecek tırpancılar grup grup köylere dağılır, köy camisinin önünde biçilecek ekinlerin pazarlığını yaparlardı.
Her tırpancının sırtında bir yorganı bir de tırpanı olurdu. Biçilecek tarlanın başına yorganlarını serip buğday sapından gölgelik yapıp altına girerler akşam karanlığı basınca hüzün dolu duyguları bildiren birer türkü akşamın karanlığıyla birlikte köyün üzerine bir meltem gibi yayılırdı.
Ay geceyi aydınlatmaya başladığında dur durak yoktu Tırpancılarda… Güneş doğuncaya kadar ay ışığında sabaha kadar tırpan sallarlardı. Güneş doğduğunda da bir süre çalışır kuşluk vakti dedikleri zamanda yemeklerini yiyip uykuya yatarlardı… Köy köy tarla tarla dolaşırdı tırpancılar. Onlar da işi bilen insanlardı. Tarlada sıra sıra dizilirler sonra hepsi aynı anda ritmik hareketlerle ellerini kaldırırlardı. Hepsinin eli aynı anda havaya kalkar, aynı anda sapa iner tırpanların hışırtısı aynı anda çıkar, kollar aynı anda iner kalkardı, tıpkı bir makine gibi…
Tırpancıları memnun etmek için evin hanımı becerikli ise undan bol yağlı tatlılı höşmerim yapıp gönderdiğinde tırpancılar memnun olur, tatlı yerler tatlı konuşurlar tatlı tatlı çalışırlardı.
Hayatın zevkli olması, yorgunlukların bitmesi için saptan çıkan buğdayın, arpanın bir yıllık beklenen emeği tatmin etmesi gerekti. Etmediği zaman bütün hayaller, umutlar anında sönerdi. Ah o umutlar ah gözyaşları ah… 
Saptan “dene” denilen tane yeteri oranda çıkmaz ise hayat bitmiştir o sene. Köylü yaşarken ölmüştür. Çünkü o, tarladaki ektiği mısıra, arpaya, buğdaya umut bağlamıştır. Hayal kurmuştur. Evlendireceği evladının mürüvvetini göremeyince boynu bükülür; harmanın başında cebinden tabakasını çıkartıp yakar cigarasını garip uzun ve dalgın düşüncelere dalar gider ama sonunda “tevekkeltü alellah” der hayata küsmezdi… 
            Süleyman Balçık-Muğla
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.