Üzümün hikâyesini bilir misiniz?

A -
A +
Spot: Budanan yerlerden su çıkardı, büyüklerimiz bu hâle “çotuklar ağlıyor” derlerdi…     Çocukluğumdaki en renkli hatıralar, o yemyeşil bağlarda yapılan bağ bozumu ve ardından pekmez elde edilen günlerdir desem inanır mısınız? Yemyeşil bağlarımız, bahçelerimiz çocukluğumuzun cennet bahçeleriydi sanki. Vişneden eriğe, armuda, kayısıya, şeftaliden incire…  Çeşit çeşit meyveler bulunurdu. Ah bir de birbirinden renkli ve değişik cinslerde üzümler renklenmeye başladı mı, bağların seyrine, o burcu burcu kokan bağlarda gezinmeye doyum olmazdı. Çeşit çeşit renk ve sese sahip kuşlar ise insanın ruhunu dinlendirirdi… Şöyle dalından kopartıp bir elmayı kütür kütür yemenin, dut ağacına ceviz ağacına tırmanıp elinde dut toplamanın, ceviz toplamanın tadını hangi kelime anlatabilir ki? Hele bir pekmezler yapılırdı ki bizim illerde tadı dillerde adı gönüllerdeydi… Ana sütünden kesildikten sonra temel besin maddemizdi. Kahvaltımızı onunla eder, akşam yemeğinde kapanışı yine onunla yapardık. Pekmezler bizim çocukluğumuzun rüyasıydı… “Gel bağda izin olsun, üzüm yemeye yüzün olsun” derdi büyüklerimiz. Bağda ilk izimiz mart ayında, kış henüz mevsime elveda demeden olurdu. Bağlarda ilk önce budama yapılırdı. Budanan yerlerden su çıkardı, büyüklerimiz bu hâle “çotuklar ağlıyor” derlerdi… Ninelerimize çotukların niçin ağladığını sorduğumuzda helal lokma olmak için ağlıyorlar derlerdi… Biz de bu kadar güzel üzümlerden insanların aklını başından alan sarhoş eden şarap yapımına çok üzülürdük. Mis gibi pekmezler dururken değil mi? Yine o yıllarda büyüklerimiz israf konusunda bizleri son derece güzel bir üslupla yönlendirirlerdi: Sofrada parça ekmek bırakınca “sakın yapma evladım, sofrada parça ekmek bırakırsan sonra arkandan ağlar” derlerdi. Biz de o çocuk ruhumuzla o saf ve tertemiz gönüllerle ekmek parçalarını arkamızdan ağlatmamak için parça ekmek bırakmamaya gayret ederdik. Yiyemezsek bile yanımıza alır biraz koşup oynadıktan sonra acıktığımız ilk arada yerdik. Bağda asma budamasını, birinci çapalama takip ederdi. Sonra ikinci, sonra üçüncü çapalama; ardından kükürtleme, filiz ve kırma diye devam eder giderdi bağcılık… Çapalarken, avuçlarımızın içi işi su toplar sonra nasır bağlardı. En sonunda sıra bağ bozumuna gelirdi, eylül aylarında… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.