Hasret buluşmaları unutulmaz...

A -
A +
“Pekmez deyince bu sebeple köye gelerek giderdiğimiz hasret buluşmalarını hatırlarız...”
 
 
Üzümün hikâyesini anlatmaya devam edelim bugün de… Ak toprak, üzümlerin üzerinde atıldıktan sonra üzümler ezilir. Çıkan şıra, posasından ve tozundan ayrılmak için ince delikli torbalardan veya ince delikli süzgeçten süzülür ve kaynama kazanına aktarılırdı.
Bu kapların genişliği fazla, derinliği az olmalıydı. Elde edilen bu şıra, bu yayvan kaba aktarıldıktan sonra kap ateşin üzerine konulur ve kaynatılmaya başlanırdı.
Kaynama esnasında pekmezin dip tutup yanık kokusunun oluşmaması için devamlı karıştırılıp savrulması gerekiyordu. Bu sırada kaynatma kabının kenarında ve şıranın yüzünde toplanan kirli köpükler bir kepçe ile alınıyordu. Pekmez kıvama geldiğinde pekmezde kırmızı köpük oluşurdu ve ağdalaşma dediğimiz durum meydana gelirdi.
Tahta bir kaşık pekmeze daldırılıp çıkarıldığında son damla temiz bir tabağa damlatılınca dağılmıyorsa pekmez olmuş kabul edilirdi.
Bu şekilde küpler pekmezle dolardı. Dolardı ama bağ çotuğundan küplere oradan da soframıza ve ağzımıza dağılan lezzet yolculuğu bu anlatılanlar kadar kolay olmazdı. Hayli yorucu ve zahmetli bir işti. Nice alın teri nice emekten sonra bu güzel gençlik ilacına kavuşulurdu.
Öyle ki gecelere akardı bu işlem… Gece ay ve yıldızlara nazire gibiydi köylülerin fener ışıkları ve kazanların altındaki ateşler… Ateş üzerinde kara kazanlar ve kara tavalar… Bu arada bıkkınlık ve usanmış olmanın ötelenmesi için söylenen mâniler…
Bütün bunlar, üzümün pekmez oluşuna şahit olan etkinliklerimizdi… Ah bir de gözyaşları… Evet bir şahit daha var ki akıp giden gözyaşları… Sevinçten mi, ağlamaktan mı? Hayır hayır ikisinden de değil; etrafa yayılan kesif dumanlar ve pekmezi bizden kıskanırcasına etrafta vızır vızır gezen arılardan…
Pekmez deyince siz raflarda bakıp geçersiniz biz pekmez sebebiyle geldiğimiz köydeki hasret buluşmalarını da hatırlarız…
Ve ben pekmez çocuğuydum. Sabahleyin okula giderken herkes sabah telaşında iken, bize yemek hazırlayacak kimse olmadığında telaşa gerek yok… Hemen küpten biraz pekmez alıp ekmeğimizi banar, karnımızı doyurur öyle giderdik okula. Öğleyin okuldan gelince tabii ki evde kimse yoktu, herkes tarlada bağda bahçede çalışmadaydı… Hemen tabağa pekmez koyardık, banmaya devam ederdik… Ve akşam olur sofra kurulurdu… Yemek olurdu ama sofrada pekmez eksik olmazdı... 
Pekmez giren eve doktor girer mi? Girmez elbet...
           Rumuz: “Hoca”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.