Sanki düşman görmüş gibiydi!..

A -
A +
 
“Müfettişin o an doktor beye bakışını bir görseniz, sanki düşmana bakar gibi bakıyordu...”
 
 
Aksiliğe bakar mısınız? Her zaman sabah erkenden gelen Doktor Bey, Müfettiş'in geldiği saatte sağlık ocağına gelmemiş; olacak ya bir de tam o saatte içeriye bir hasta girmişti.
Bakanlık müfettişi kendisi de doktor ya, hemen hastayı içeriye almış ve kendisi muayene etmişti.
Bu arada da sorduğu soruyu biz dışarıdan duyuyorduk:
-Sağlık ocağına geldiğinizde doktoru hep böyle yerinde bulamıyor musunuz?
Hastanın verdiği cevap doğaldı:
-Doktor ne zaman var ne zaman yok biz nereden bilelim? Biz hasta olunca geliyoruz. Hasta olduğumuzda da burada kim varsa bizimle ilgileniyor. Siz de bizi muayene ettiniz işte. Allah razı olsun.
Bu sözler aslında müfettişin çok hoşuna gitmişti. Çünkü doktor beyin aleyhine delil olarak geçecekti… Sanki doktorun aleyhine bir şey bulduğunda müfettişliğin tadı çıkıyordu. Bu nasıl bir mantıktı anlamak mümkün değildi.
Müfettişin muayene edip reçetesini de verdiği hasta çıkmıştı ki içeriye bizim doktor geldi. Hiçbir şeyden haberi yoktu.
O an müfettiş beyin bizim doktora bakışını bir görseniz, sanki düşmanına bakar gibi bakıyordu. Sanki teftiş etmek demek onu dinlemek değil de onu hesaba çekmekti. Komutan gibi sordu:
-Neredesin bu saate kadar?
Doktor bey tanımadığı birinden gelen bu küstahça soruya şaşırmıştı?
-Efendim anlamadım?
-Neredesin diyorum bu saate kadar? Ben bakanlık müfettişiyim!
Doktor Bey müfettiş sözünü duyunca bu küstahlığın sebebini de anlamıştı. Cevap verecek oldu ama Müfettiş Bey makineli tüfek gibi sayıyordu:
-Sabah geldim yerinde yoktun. Yolda iki vatandaşı arabaya aldım. Konuştum onlarla. “Bizim doktor filan bildiğimiz yok” dediler. Bu nasıl iştir? Ne zamandan beridir buradasın. Kimse seni tanımıyor? Ne cevap vereceksin bunlara?
Doktor Bey kıpkırmızı olmuştu. Ama utançtan değil öfkeden olduğunu biz anlamıştık... Böyle bir sorgulamanın mantığı olmazdı çünkü. Bir ters cevap verirse diye de ödümüz kopuyordu!.. Sonuçta karşımızda müfettiş vardı. Müfettiş az önce muayene edip gönderdiği hasta üzerinden saydırıyordu:
-Ben muayene edip gönderdim adamcağızı. Nedir burası ya böyle? Sağlık ocağı mı, kahvehane mi?
Soruları o kadar peş peşe sıralıyordu ki hangi birine ne zaman cevap vereceğimizi bilemiyorduk. Bu müfettiş bizim canımıza okuyacaktı!.. DEVAMI YARIN
“Bakanlık müfettişiyim. Hepiniz yerinize geçin. Kimse ayrılmasın. Telefon filan etmesin...”
 
 
Sağlık Ocağının kapısı “pat!” diye açılınca yüreğimiz ağzımıza geldi. Gözlükleri burnunun üzerinde kravatlı dedektife benzeyen biriydi. Saçları dökülmüş ellili yaşlarda olan bu kimse okumuş kültürlü birine benziyordu bir tuhaf öfkeli hâli vardı.
Sanki suçlu biri binadan içeri girmişti de onu arkasından kovalıyormuş gibiydi. Nefes nefese etrafına bakındı. Biz daha neyin ne olduğunu anlayıp soru soramadan emir verdi ortaya:
-Doktor nerede?
Bu öfke dolu patavatsız insana aynı pervasızlıkla cevap verdim:
-Yok!
Benim sözüm üzerine çehresine acı bir gülümseme yayıldı. İçinden “güzel!” der gibi bir tavır takındı ve bıyıksız dudaklarını bir iki oynattıktan sonra kendini tanıttı:
-Bakanlık müfettişiyim. Hepiniz yerinize geçin. Kimse bir yere haber vermesin. Telefon filan etmesin!..
Hoş, o yıllarda cep telefonumuz zaten yoktu. Sağlık ocağının santralinde bulunan telefon da zaten hemen karşı masada bulunuyordu:
Bir kişi gelip sağlık ocağını teslim mi almıştı? Hâliyle korkudan iliklerimize kadar titredik. Bir şikâyet mi vardı hakkımızda? Ne olmuştu da böyle apansız gelivermişti?
Müfettiş Bey de bu arada doktor beyin masasına geçip kuruldu. İkinci emrini verdi:
-Bir daktilo getirin bana…
O yıllarda cep telefonu olmadığı gibi bilgisayar da yoktu. Daktilosunu hazırladık getirdik hemen:
-Buyurun efendim.
Müfettiş tutanak tutan zabıt kâtipleri gibi hem de kendisi iki parmakla, on parmak hızında daktilonun tuşlarını tıkırdatmaya başladı. Uzunca bir paragraf yazdıktan sonra ikinci sorusunu haykırdı:
-Nerede peki doktor?
Ne cevap verecektik? Gelecek desek, ya gelmezse? Nerede olduğunu da bilmiyorduk. Bizim kem küm ettiğimizi fark edince zafer kazanmış gibi tekrar gürledi:
-Cevap veremiyorsunuz değil mi? Her zaman böyle mesaisine lakayt mı davranır?
Doktor Bey için küçücük kasabada zaten sağlık ocağında olmasına bile gerek yoktu ki? Belki de mesaiye gelirken yolda bir ilçe sakini seslenmiş ve çocuğuna bakmasını istemişti. Doktor Bey ilçe halkından biri olmuştu. Gece demeden gündüz demeden insanlar kapısına gider doktor da her vakit hastaya bakardı...
Tam bu sırada içeriye bir hasta girdi. Doktor da yoktu. Müfettişe göre tam bir disiplin suçuydu… Bak şu aksiliğe ya… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.