Küçük Ağa da burada çekilmişti

A -
A +

 

“Vedalaşıp çıkarken Kütahyalı halk ozanı Hisarlı Ahmet’in sözünü duyar gibi oldum”

 
 
Sana anlattığım gibi buraya gelen turistlere gazetecilere, televizyonculara anılarımı anlatırım.
Buraya sık gelir televizyoncular, film çekerler… En son Küçük Ağa filminin birçok sahnesi çekilmişti burada…”
Veysel Ağa yaşayan canlı tarih, Kabadayılar Hanı açık hava müzesi hatta doğal bir film platosu gibiydi. Ve bu hanın her köşesi buram, buram tarih kokuyordu. Burası şimdilerde Türkiye’nin dört bir yanından gelen koleksiyoncuların buluştuğu alışveriş, takas yaptığı bir han olmuştu. Kabadayılar Hanı'nı Kütahya dâhil Türkiye’nin pek çok yerinde insanlar “Tespihçiler Kahvesi” olarak biliyordu. Burada tarihî tespih, saat, yüzük vb. almak satmak takas etmek için kilometrelerce yol katedenleri bulmak mümkündü. Erzurum’dan Mardin’den Rize’den Eskişehir’den hatta yurt dışından bile gelenler vardı.
Kabadayılar Hanı’nın otantik ortamına doyamamıştım. Kehribar, koka, Oltu taşı gibi tespih terimlerini ilk defa bu handa duymuştum. Beş milyara, altı milyara bir tesbihin alınıp satıldığına ilk defa bu handa şahit olmuştum da ağzım açık kalmıştı. Duvarda asılı renk renk, boy boy paha biçilemeyen tespihler, çini tabaklar; tek kırma tüfekler, kamalar; heybeler, oyalı, çoraplar; yazmalar, tablolar, masaların sehpaların üstünü süsleyen leğenler semaverler ibrikler, üstünde oturduğumuz kanepeler kilimler sırtımızı yasladığımız hasır yastıklar beni oldukça etkilemişti.
Veysel Ağa'nın anlattıklarına doyamamıştım. Âdeta kendimi yüz yıl öncesinde yaşıyor gibi hissetmeye başlamıştım:
“Veysel Ağa, en kısa zamanda yine geleceğim. Burada yaşamış kabadayıların hepsinin kahramanlıklarını senden dinlemek isterim. Şimdilik Allahaısmarladık. Hakkını helal et!” dedim.
Bu arada garsona işaret etmiştim. Yanımıza gelen Cumhur Bey'e “Borcumuz ne kadar?” deyip elimi cüzdanıma atmıştım ki Veysel Ağa elimi tuttu:
“Sakın bunu duymamış görmemiş olayım evlat. Bunu senin gençliğine veriyorum; bu bana hakarettir. Biz daha ölmedik! Bu hana bize misafir olup ta bizim çayımızı çorbamızı içmeyen yoktur. Bizim çay paramızı ödeyecek yiğit daha dünyaya gelmedi evlat, ben ömrüm müsaade ettiği müddetçe hep bu handayım bu handa da ölmek isterim. Her zaman gelebilir benim misafirim olabilirsin evlat haydi şimdi sana güle güle”
Şahin Ertürk/Kütahya
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.