İstanbul’un öteki çocukları

A -
A +

 

“Bir duamız yetecek belki onlara, belki bir terlik, belki de sadece bir tebessüm…”

 
Benim sağa sola telaş içinde koşuşturmama anlam veremeyen teyzelere içimden cevap veriyorum:
“Ahh teyze nereden bileceksin ki endişemin sebebini, onu bir daha görememe korkumu…”
Bu bir imtihan, ben o çocuğu bulmalıyım diyerek minik dostumun gitmiş olabileceği yerleri düşünüp belirsiz istikametlere doğru uzun ve çetrefilli bir yürüyüşe başlıyorum.
Eminönü sahilinde dolanarak köprüdeki balıkçıların yanından geçip ta Karaköy’e kadar varıyorum. Umudum tükenmek üzere…
Sanki herkes kırmızı tişört giymiş bugün, minik dostumun da kırmızı giydiğini bilip beni yanıltmak istercesine…
Umudumun tükenmek üzere olduğu anda, yerde ellerini açmış dilenen bir çocuk görüyorum, serin havada incecik elbiseleriyle. Tesadüfe bak ki onun da ayakları minik dostumunki gibi yalınayak… Onları dilendirenleri sevindirmek korkusuyla oradan birkaç adım uzaklaşmışken, kararımı değiştirip çocuğa çorapları hediye etmek için arkamı döndüğüm anda, çocuktan geriye kalan tek şeyin yarım bir ekmek olduğunu görüyor, elimdeki poşetle kalakalıyorum.
Eve dönme zamanım gelince metroya doğru yol alıyorum, elimdeki poşeti ihtiyacı olan birine ulaştıramadan eve girmemek umuduyla… Yolda gördüğüm bazı kötü giyimli insanlara, önünden geçtiğim tezgâhtar amcalara elimdeki poşeti vermeye niyetleniyor, her defasında “ya ihtiyaçları yoksa da bana hiddetlenirlerse” veyahut “ihtiyacı olanı utandırırsam” korkusuyla kimseye veremiyorum.
Metroda oturmuş, minik dostlarımla yaşadığım iptidai gezintimi düşünürken benimle aynı yaşlarda bir kızın olanca kibarlığıyla çorap sattığını fark ediyorum.
Bana ve yanımdakilere de yanaşıp soruyor: “okul kitaplarımı almak için çorap satıyorum ister misiniz?”
Koca şehrin kalabalığında bize her soru soranı geri çevirmenin alışkanlığıyla “hayır” anlamında kafasını sallıyor herkes, ben dâhil. İki dakika geçmeden pişman olup ayağa kalkıyor, o kızı arıyorum ama nafile. O kızcağız ortalarda yok. Yine hüzünle baş başa kaldığım o anda bir söz aklıma geliyor: “Her olayı hayır bil, her geceyi Kadir bil, her geleni Hızır bil.”
Bana nasip olan bir fırsatı daha kaçırmış olmanın üzüntüsü sarmışken içimi, bakışımızı sorguluyorum hayata; yardıma muhtaç olana ilgimizi, bu ilgimize karşı bizlere uygulanan insafsız istismar girişimlerini…
O günden bana kalan ise yalnız bir poşet eşya ve buruk bir yürek…

Sena Yapsu- İstanbul

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.